İnternet Yasaklarının Hukuki Dayanakları, İnsan Hakları Boyutu, Türkiye’deki ve Dünyadaki Uygulamalar

MUSTAFA ÇALIŞKAN

Kısaltma Cetveli

AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

CDA: Communications Decency Act

COPA: Child Online Protect Act

CIPA: Child’s Internet Protection Act

SOPA: Stop Online Piracy Act

PIPA: Protect Intellectual Propert Act

TCK: Türk Ceza Kanunu

TDK: Türk Dil Kurumu

TİB: Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı

 

İÇİNDEKİLER

 

  1. GİRİŞ
  2. KAMU HUKUKU VE İNTERNET YASAKLARI

2.1       Erişimin Engellenmesi Kararının Niteliği

2.2       İdare hukuku ve İnternet Yasakları

2.3       TİB’in Yetkileri ve Görevleri

2.4       Ceza Hukuku ve İnternet Yasakları

  1. ÖZEL HUKUK VE İNTERNET YASAKLARI

3.1       Kişiler Hukuku

3.2       Fikri ve Sınai Haklar Hukuku

  1. İNSAN HAKLARI VE İNTERNET YASAKLARI
  2. TÜRKİYE’NİN İNTERNET YASAKLARI KARŞISINDAKİ TUTUMU VE UYGULAMALAR
  3. İNTERNET YASAKLARININ DÜNYADAKİ ÖRNEKLERİNE BAKIŞ
  4. SONUÇ

 

 

1.-  GİRİŞ

İnternet, bilgisayar ağlarının birbirine bağlanması sonucu ortaya çıkan, herhangi bir sınırlaması ve yöneticisi olmayan uluslararası bilgi iletişim ağıdır. İnternet günümüzde hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.  Hem bir iletişim aracı hem de bilgi kaynağıdır. Bu yüzden insan hayatına pek çok etkisi olmaktadır. Bu etkiler sosyal yaşantının her boyutunda görülmektedir. Artık internet, hayatın bir parçası haline geldiğine göre internetin de hukuki düzenlemelere tabi tutulması, kaçınılmaz bir hal almıştır. Nasıl ki günlük hayat hukuki bir düzen içerisinde, hukuk kurallarına göre yürütülüyorsa ve buna ihtiyaç duyuluyorsa sanal hayatta da bu düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumsal hayat için bu kadar önemli bir alanın kuralsız olması ve denetlemeye tabi olmaması düşünülemez. Tabii ki bu düzenlemeler yapılırken bunların açık ve şeffaf olması, alanının mümkün olduğunca dar tutularak insan haklarının zedelenmemesi de gözetilmelidir. İnternet yasaklarının hukuki dayanakları genel olarak kamu hukuku bölümünde kamu yararı ve toplumsal düzen kavramları üzerine oturmuştur. Özel hukuk alanında ise kişilik hakları ve mülkiyet hakları temeli vardır.

Bir düzende bulunan yasakların kaynağını incelemek için öncelikle toplumu bir arada tutan, düzeni sağlayan ve yasakları koyan devletin kaynağını incelemek gerekir. Modern devlet teorilerine bakıldığında, doğa durumunda; ister Aydınlanma Çağı’nda bulunanlar kabul edilsin (Jean-Jacques Rousseau’nun teorisi) ister karanlık çağda bulunanlar (Thomas Hobbes ve John Locke’un teorileri)[1] kabul edilsin insanların devleti ortaya çıkarma nedenleri ortaktır: Kişisel güvenlik. Her  şeyin özgür olduğu, herkesin her şeyi yapmakta ve söylemekte serbest olduğu bir ortamda insanlar aslında özgür değildirler. Çünkü kişilerin özgürlük alanları diğerlerinin alanlarıyla kesişir ve bu kesişme engellenmezse kaos halinin ortaya çıkması ve güçlü olanların; hakkını koruyabilenlerin, diğerlerinin özgürlük alanlarını daraltması ve ellerinden alması kaçınılmazdır.[2] Yani, aslında sınırsız bir dünyada insanlar daha sınırlı ve özgürlükler insanın gücü kadardır. Hakların korunamadığı bu dünyada  her şeyi yapabilmek konusunda özgür olmanın pek bir anlamı da yoktur. Hakların düzgün bir şekilde kullanılabilmesi, herkesin haklarının sınırlarının belirlenebilmesi ve ihlaller durumunda herkesin kendi yaptırımını uygulamasının yaratacağı kaosun engellenebilmesi için devlet kurumuna ihtiyaç duyulmuştur. İnsanlar bazı haklarını devlete devrederek sınırlı fakat düzenli ve güvenli bir şekilde yaşama yolunu seçmişlerdir. Kolluk, yargı, cebri icra vs. gibi kurumlar ve sınırlama alanları devlete bırakılmış; insanlar sınırsız bir özgürlük yerine sınırlı fakat haklarını düzgün bir şekilde kullanabildikleri yolu seçmişlerdir. Bu nedenle devlet kamu yararı ve düzenini gözetmek zorundadır. Devletin oluşum nedeni ve en önemli görevi budur.

İnternet yasaklarının hukukun pek çok alanında yansıması vardır: İnsan Hakları Hukuku, Kişiler Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku gibi temel alanlar bunlardandır. Aynı zamanda bu düzenlemeler -internetin tüm sosyal yaşantımızda olduğu gerçeğiyle paralel olarak- neredeyse hukukun her alanına sirayet etmiş ve diğer alanlarda da düzenleme yapılmasına gerek duyulmuştur.Devletler pek çok farklı sebeple internete müdahale etmekte ve engellemeler yapmaktadır. Hukuka aykırı veya zararlı içeriği tespit ettiklerinde vatandaşlarını korumak için “erişimi engelleme” adı verilen müdahale yöntemine başvurmaktadırlar.[3]

Hukuk, Roma Hukuku döneminden bu yana iki ana bölüme ayrılarak düzenlenmiştir.[4] Bunlardan ilki olan kamu hukuku, devlet ve vatandaşların birbirleri ile olan ilişkilerini ve devleti düzenler. İkinci olarak özel hukuk ise kişiler arasındaki ilişkileri düzenler. Konuyu ilk olarak temel hukuk ayrımı düzeyinde ele almak gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle öncelikle  kamu hukuku ve özel hukuk alanlarındaki internet yasaklarının temel dayanaklarını daha sonra da bu alanların özelleşmiş kollarındaki özel dayanaklarını inceleyeceğiz.

  1. -KAMU HUKUKU VE İNTERNET YASAKLARI

İnternet yasaklarının kamu hukuku bölümündeki dayanaklarına baktığımızda devletin temel amacı olan kamu yararı ve toplumsal düzen kavramlarını görmekteyiz. Devletin kamu hukuku alanında yaptığı bütün düzenlemeler gibi internet yasakları da bu temel amaçlara yöneliktir ve dayanaklarını bu amaçlardan almaktadır. Aksi takdirde bu yasaklamalar meşru bir amaca yönelmediği için toplumda kabul görmezdi.

2.1 -Erişimin Engellenmesi Kararının Niteliği

Erişimin engellenmesi kararının hangi hallerde verileceği “5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” un 8. maddesinde belirlenmiştir. 19 Şubat 2014 tarihli ve 28918 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6518 sayılı “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” un 92. maddesi ile 8. maddeye yeni düzenlemeler getirilmiştir. Bu kanuna göre içerik sağlayıcısı yurt dışında bulunuyorsa veya çocuk istismarı, müstehcenlik ve fuhuş içerikleri yurt içi sağlayıcı tarafından yayınlanıyorsa mahkeme kararı olmadan TİB, re ’sen erişimin engellenmesi kararı verebilir.[5]

Erişimin engellenmesi kararı bir ceza değil koruma tedbiri niteliğindedir.[6] Mahkemelerin verdiği adli tedbir kararı, TİB’in verdiği ise idari tedbir kararıdır.

Bu kararın kalkması ise şu şekilde gerçekleşir: Soruşturmaya yer olmadığı kararı, yargılama sonucunda beraat almakla ve idari bir tedbir olan TİB’in kararına karşı idari mahkemelerde açılabilecek iptal davasının kazanılmasıyla kendiliğinden kalkar ve erişimin engellenmesi kaldırılır. İçeriğin yayından kaldırılmasıyla tedbir kararı konusuz kalacağından dolayı da engellemenin kaldırılması gerekir.

2.2 -İdare hukuku ve İnternet Yasakları

İdarenin eylem ve işlemlerinin amacı kamu yararıdır. Yani idare her eyleminde kamu yararına yönelmek, kamu yararını gözetmek zorundadır.[7]Kamu yararı bütün toplumun toplam yararıdır. Bu nedenle gerektiğinde bireylerin kişisel yararlarından üstün tutulmaktadır. Bunun asıl sebebi ise aslında hakkı zedelenen kişinin de bu toplam yarardan yararlanacak olmasıdır. İdarenin her eyleminin altında kamu yararı olduğu varsayıldığına göre idarenin uyguladığı internet yasaklarının da temelinde kamu yararı ve kamu düzenini sağlamak amaçlarının aranması gerekir. Hatta kamu hukuku alanında internet yasaklarının en temelindeki gerekçelerinin ve amaçlarının bunlar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

İnternet sınırsız bir mecradır ve ön denetime tabi değildir. Fakat hiçbir kural olmadan böyle bir ortamın oluşması kaosa ve toplum düzenini bozacak pek çok sebebe yol açabilir. Bu nedenle hayatın bir yansıması, sosyal bir ağ olan internetin denetimsiz kalması; düzenden ve yaptırımlardan yoksun olması düşünülemez. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda internetin bazı noktalarda engellenmesinde ve düzenlenmesinde kamu yararı olduğu açıktır. Kamu düzeninin sağlanmasında kamu yararının bulunduğu tartışmasızdır. Kamu düzeni ve kamu yararı kavramlarının meşruluğu ve geçerliliği de toplum sözleşmesine dayanır. Toplum sözleşmesinde insanlar bu amaçlar için haklarını devlete devretmişlerdir ve devlet bunları sağlamak için gereken önlemleri almakla ve yaptırımları uygulamakla yükümlüdür.

2.3 -TİB’in Görevleri ve Yetkileri

Ülkemizde erişimin engellenmesi kararlarının uygulanması ve idari tedbirler almakla görevli kurum bağımsız bir idari regülasyon kurumu olan Bilişim Teknolojileri Kurumu’na bağlı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’dır. TİB’in yapısı, yetkileri ve görevleri 5651 sayılı Kanunla belirlenmiştir. TİB mahkemeler tarafından verilen erişim engellemesi kararlarını uygulayan ve iki istisnai durumda re’sen bu kararı verebilme yetkisi olan bir kurumdur. TİB’in böyle bir karar verebilmesinin nedeni, erişimin engellenmesi kararının bir ceza değil idari tedbir olmasıdır. Bu bir ceza olsaydı zaten idari bir kurumun böyle bir yetkisinin olması düşünülemezdi.

İdarenin bu filtreleme ve yasaklarla ilgili pek çok görevi ve yaptırım seçenekleri vardır. İnternette suç teşkil eden yayınları ve faaliyetleri önlemeye çalışmak, suç tespiti halinde yayının durdurulması için gerekli girişimleri yapmak, filtreleme ve bloke için gereken esas ve usulleri belirlemek, uluslararası kuruluşlarla koordinasyon sağlamak ve kolluk kuvvetlerine yardımcı olmak; 5651 sayılı Kanunla idareye verilmiş olan belli başlı görev ve yetkilerdir. Bu yetkilere baktığımızda internet yasaklarının uygulanmasında idarenin önemli bir rolü olduğunu, uygulamanın temelinin idare olduğunu görebiliriz ve bu yetkilerin kullanılması da kamu yararı ve düzenine yönelmek zorundadır. Keyfi uygulamalara kaçılması düşünce ve ifade özgürlüğünün önemli derecede kısıtlanmasına sebep olur. Bu nedenle idarenin bu esas ve usulleri belirlerken çok dikkatli davranması ve objektif bir şekilde kamu yararını gözeterek hareket etmesi gerekir. Aksi takdirde idare çok büyük bir sorumluluk altında olur, bu nedenle kendisine kanunla verilmiş bu görevleri yaparken kamu yararının nerede olduğunu iyi değerlendirmelidir. Böylece ne yasaklamayla ne de yasaklamamayla kamu yararına zarar vermiş olur. Çünkü devletin suçu önleme, faaliyetleri denetleme ve ifade özgürlüğünü destekleme gibi görevleri de vardır ve bunların da temelinde kamu yararı vardır. Bir düzendeki yasakların temel nedeni ve devletin oluşum nedeni de budur.  İdare kamu yararının yasaklarda mı yoksa serbestlikte mi olduğunu objektif olarak denetleyip karar vermelidir böylece kamu yararı korunmuş olur ve internet yasakları meşru bir temele sahip olur. Aksi takdirde  insan haklarını, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlama durumu ortaya çıkar ki bu demokratik bir devlette kabul edilebilir bir sonuç değildir.

2.4 -Ceza Hukuku ve İnternet Yasakları

İnternet son dönemlerde oldukça yaygınlaşmış ve adeta bir kamusal alan haline gelmiştir. Dolayısıyla kamusal alanda işlenebilecek pek çok suç internet ortamında da işlenebilmektedir. Fakat erişimin engellenmesine yönelik sınırlı sayıda suç tanımlanmıştır ve bunlar da “5651 Sayılı Kanun” da sayılmıştır. Erişimin engellenmesine sebep olan suçların sınırlı sayıda olması ve genişletilememesi bir nevi tampon görevi görmektedir. İnternet sitelerinde işlenen başka suçlar için erişimin engellenmesi söz konusu değildir. Erişimin engellenmesine bu şekilde bir sınır getirilmiştir ve hukuki güvenlik yaratılmaya çalışılmıştır.

5651 sayılı Kanunda ceza hukuku bakımından erişimin engellenmesi kararına yol açacak suçlar 8. maddenin 1. ve 2. fıkrasında sayılmıştır. Bunlar:

  1. a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

1) İntihara yönlendirme (madde 84),

2) Çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra),

3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190),

4) Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194),

5) Müstehcenlik (madde 226),

6) Fuhuş (madde 227)

7) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228),suçları ve

  1. b) 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlardır.[8]

Bunlar erişimin engellenmesi kararı için işlenmesi gereken suçlardır. Bunlar dışındaki internet ortamında işlenen suçlarda erişimin engellenmesi kararı, bu kanun kapsamında verilemez. Çünkü suçlar maddede tek tek sayılmıştır(numerus clausus-sınırlı sayı ilkesi gereğince) ve kıyas ya da yorum yoluyla ceza hukukunda suçların kapsamı genişletilemez. Fakat TCK’da yer alan başka suçların da internet ortamında işlenmesi olasıdır ancak 5651 sayılı Kanunda yer alan suçlar dışındaki suçlarda erişimin engellenmesi tedbiri uygulanamaz. Bir kişinin internet ortamında işlediği suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturmaya uğraması ayrı bir konudur. 5651 sayılı Kanunun 8. Maddesinde erişimin engellenmesi kararı verilebilmesi için sayılan suçlara baktığımızda bütün bu suçların kamu düzeni açısından ciddi manada tehdit oluşturan suçlar olduğu görülür. 5651 sayılı Kanundaki erişimin  engellenmesine sebep olan suçların geneli, kamu düzenini ile kamu düzenini tehlikeye sokabilecek kişisel hakları dengelemeye yöneliktir. Fakat hâkimler tarafından bu yetki kullanılırken son derece dikkatli değerlendirme yapılmalı ve bu suçların işlendiğine dair yeterli kanıt ve kanaat olmalıdır. Çünkü 5651 sayılı Kanun bu kararın verilebilmesi için bu suçların işlendiğine dair yeterli şüphe sebebini aramıştır.[9] Aksi takdirde keyfi uygulamalarla bu koruma tedbirlerinin uygulanması kamunun haber alma özgürlüğüne ve insan haklarına ciddi zararlar verir. Dolayısıyla kamu yararı zarar görür. Bu tedbirler alınırken yasakların, istisnai özgürlüklerin geniş yorumlanması gerektiği unutulmamalıdır. Görüldüğü gibi ceza hukuku alanında da internet yasaklarının ve erişim engellerinin en önemli kaynağı ve amacı kamu düzenini dolayısıyla kamu yararını korumaktır.

Özgürlüklerimiz ve haklarımız başkalarının koruma alanına girdiğimizde bitmektedir ve internet de başkalarının koruma alanına girmeye müsait bir ortamdır. İşte böyle bir ortamda suç teşkil eden fiillerin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Bir düşünce kafamızdan çıktığında, yazıya döküldüğünde veya söylendiğinde artık bizim alanımızdan çıkmış ve başkalarının alanlarına da girmiş demektir. Bu yüzden başkalarının haklarına tecavüz etmeden fikirler paylaşılmalı ve suç teşkil eden internet yayınlarından kaçınılmalıdır. Ceza hukuku bakımından internet yasaklarının temelinde yine kamu yararı ve kamu düzeni vardır aynı zamanda kişilere yönelik suç içeren eylemler olduğu için kişisel yarar da söz konusudur.

Erişimin engellenmesi kararı bir adli tedbirdir. Yani bir ceza değildir. Bu suçlarla ilgili ceza yargılaması ayrıca yapılır. Fakat internet sitelerinde işlenen suçlardan kamunun etkilenmemesi için sulh ceza hâkimleri, adli tedbir olarak, erişimin engellenmesi kararını verir ve siteler tedbir olarak kapatılır.

Gördüğümüz gibi kamu hukuku bölümünde internet yasaklarının temelinde kamu yararı ve kamu düzeni amaçları yatmaktadır. Bu kavramların toplum hayatında ne denli önemli olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Uygulamada da erişimin engellenmesi kararlarının temelinde bunların olması ve bunların gözetilmesi gerekli ve son derece önemlidir. Fakat bunların tam karşısında çok güçlü başka bir kavram vardır: İnsan hakları ve düşünce özgürlüğü. İnsan hakları ve düşünce özgürlüğünün önemi  tartışılmazdır. Fakat erişimin engellenmesinde kamu yararının bulunduğu da bir gerçektir. Koruma tedbirleri uygulanırken de hâkimlerin ve TİB’in bunları göz önünde tutması ve son derede dikkatli bir şekilde kamu yararını gözetmesi gerekmektedir.

Erişimin engellenmesi kararlarını kural olarak hâkim verir veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısı verir. Fakat idari bir organ olan TİB’e de iki istisnai durumda koruma tedbiri olarak erişimin engellenmesi kararı alma yetkisi verilmiştir. Adli bir kararın ve yetkinin idari bir organa verilmesinin nedeni bu tip ihlallerin çok olması ve hemen harekete geçilmesi gerektiği ile savunulabilir fakat TİB’in yapısı daha şeffaf olmalıdır ve bu kararların gerekçeleri yayınlanmalıdır. Bu önlemler ve şeffaflık sayesinde verilen bu engelleme kararlarının kamu nezdindeki geçerlilikleri ve temelleri sağlamlaştırılabilir.

Kamu hukukunda 5651 sayılı Kanundaki düzenlemeler haricinde internet engellemesine yol açabilecek başka düzenlemeler de vardır. Örnek olarak 7258 sayılı Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans oyunlarının Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 5. maddesini verebiliriz. Bu madde kapsamında sayılan bahis oynatılması, bahis oynanması için yer oluşturulması, aracılık edilmesi, teşvik edilmesi gibi bahis suçlarının internet ortamında işlenmesi halinde bu internet sitelerine erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanabileceğinden bahsedilmiştir.

 

 

 

3 -Özel Hukuk ve İnternet Yasakları

Özel hukuk bölümündeki internet yasakları ele alınacak olursa pek çok özel hukuk dalının bu konuyla ilişkisi olduğu görülür. Fakat en çok göz önünde olan ve karşımıza çıkan  dalların incelenmesi daha yararlı olacaktır.

3.1 -Kişiler Hukuku

Kişiler hukuku toplumdaki kişileri ve hatta kişiliği sona ermiş olanları dahi ilgilendirmektedir. Bu yüzden hayata olan etkisi çok geniştir. Manevi ve fiziki kişilik kanunlarla korunmuştur ve hukuki güvenlik oluşturulmuştur. İnternetin bu alana yansımasına bakıldığında artık internetin sosyal bir platform olduğu ve pek çok kişinin duygularını, düşüncelerini, haberlerini internet ortamında paylaştığı görülmektedir. Bu durumda tabii ki kişilerle ilgili düşünceler de internet ortamında tezahür ederek o kişinin güvenlik alanına girmiş olur yani artık düşüncelerin, kafaların içinde olmak yerine reel dünyada bir yansıması olur. Böyle bir durumda doğal olarak kişi haklarına saldırılar olacaktır. Bir kişi hakkında gerçek olmayan haberler, iftiralar, hakaretler gibi yollarla kişinin haklarına saldırılar olabilir. Bu durumda tabii ki hukukun devreye girip, kişi haklarını korumak için, bunları engellemesi gerekmektedir. Bu tip tecavüzlerin engellenebilmesinin kişiler için hukuki bir güvence yaratacağı, koruma oluşturacağı açıktır. Kişiler hukukunun kişilik haklarına tecavüz olması durumunda kullandığı yaptırımlara bakıldığında devam eden tecavüzler için tecavüzün durdurulması ve başlamamış fakat başlayacak tecavüzler için de tecavüzün engellenmesi seçeneklerinin olduğunu görürüz.[10] Kişilik haklarına internet ortamında tecavüz edildiğinde de bu yaptırımların uygulanması ve erişimin engellenmesinin mümkün olduğu görülmektedir. İnternet ortamında hâlâ devam eden ve devam edeceği anlaşılan tecavüz için mahkeme tarafından erişimin engellenmesi kararı verilerek bu tecavüz durdurulabilir. Başlayabilecek bir saldırı olması durumunda ise koruma tedbiri olarak erişimin engellenmesi kararı ve yayın yasağı getirilebilir. Bu tip hukuki imkânların önünde hiçbir engel yoktur ve bu durumda kişi haklarının korunması gerektiği açıktır. Gördüğümüz gibi kişiler hukuku alanında internet yasaklarının temelinde kişilik haklarının üstünlüğü yatmaktadır. Kişi haklarının korunması gerektiği son derece açıktır fakat bu karar uygulanırken çok dikkatli olmak gerekmektedir çünkü sitelerin çoğu tek boyuttan oluşmamaktadır. Bu tecavüz yüzünden diğer bölümlerin de kapatılması ifade özgürlüğünü engeller. Böyle bir durumun olmaması için sadece ilgili kısma erişimin engellenmesi ve yayın yasağı konulması gerekmektedir. Aksi takdirde anayasal bir hak olan ifade özgürlüğü büyük yara alır. Fakat sadece bu tecavüz için kurulmuş olan bir site ise erişimin tamamen engellenmesi söz konusu olabilir. Bazı haber ve bilgilerin yayınlanmasındaki bu bilgiler kişi haklarına ağır ihlal teşkil etse bile kamu yararı bulunabilir, bu durumlarda kamu yararı kişi haklarından üstün tutulur ve bu tip bir engelleme söz konusu olmaz. Buradaki tecavüzü meşrulaştıran kamu yararı, kamunun haber alma ve bilgilenme özgürlüğüdür. Tabii ki doğru bilgilerin verilmesi ve doğru ifadelerin kullanılması bu hukuka uygunluk sebebinden yararlanmak için gereklidir.[11] Kullanılan ifadelerin orantılı olmaması, haberlerin ve bilgilerin gerçek dışı olması buradaki kamu yararı amacını boşa çıkarır ve geriye sadece kişilik haklarına tecavüz kalır.

3.2 -Fikri ve Sınai Haklar Hukuku

Son zamanlarda fikri haklarda da  bir mülkiyet hakkı bulunduğu kabul edilmiştir. Fikri haklarımızın reel varlıklar olduğu ve üzerinde mülkiyet hakkımızın bulunduğu artık tartışmasızdır. Pek tabii ki bu durumda mülkiyet haklarına tecavüz ve bu mülkiyet haklarının korunması gündeme gelir. Mülkiyet hakları çok eski devirlerden beri kutsal kabul edilmektedir ve bu hakların çok önemli olduğu açıktır. İnternet büyük bir paylaşım platformu haline geldiği için fikri ve eser haklarımıza; internet alanında paylaşımlar, hırsızlıklar şeklinde tecavüzler olması olasıdır. Bedelinin ödenmeden, kaynak belirtilmeden bu tip haklarımıza tecavüz edilerek paylaşıma açılması mülkiyet hakkının açık bir ihlalidir. Eser ve fikir sahiplerinin maddi ve manevi çıkarları dolayısıyla bunlar üzerindeki mülkiyet hakları korunmalıdır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile bu konu tanımlanmış, düzenlenmiş ve yaptırımlar belirlenmiştir. Yaptırımlara baktığımızda yayının durdurulması yani tecavüzün durdurulması seçeneğini görüyoruz ki bu da böyle bir tecavüz  olması durumunda, bizi internet yayınının durdurulması, kaldırılması ve engellenmesi noktasına getirecektir. Kişisel mülkiyete sahip bir fikri hakka veya eser üzerindeki haklara karşı internet ortamında meydana gelecek tecavüzler için tecavüzü durdurma kararı verilerek siteye erişim engellenir.[12] Buradaki erişim engelleme kararının altında yatan gerekçe ve kaynak ise mülkiyet hakkı, fikri haklar ve bu hakların korunmasıdır. Aynı zamanda sınai haklarda da mülkiyet unsurunu görüyoruz. Ticari markalar, logolar, ticari sırlar, bilgiler vs. gibi konularda da bunların sahiplerinin mülkiyet hakları olduğu ve bu hakların korunması gerektiği açıktır.

Fikri ve sınai hakların bu şekilde korunması ve bunlar için gerektiğinde internet yasaklarının uygulanabilmesinin temelinde mülkiyet hakkı, mülkiyet hakkının kutsallığı ve kişilerin harcadıkları emek yani manevi haklar bulunmaktadır. Bu mülkiyet hakkı ulusal mevzuatımızda tanındığı ve kabul edildiği gibi uluslararası antlaşmalarla da tanınmış ve korunmuştur. Yani tüm dünyada bu mülkiyet hakları kabul edilmiş ve bu şekilde olan internetteki tecavüzlere karşı korunmaya çalışılmıştır. Bu tip durumların alenileşmesinde kamu yararı bile olsa kişiler bu haklara tecavüz ederek izin almadan, bedelini ödemeden bu eserleri internet ortamında alenileştiremezler çünkü kişisel mülkiyet burada üstün tutulmuştur ve koruma altına alınmıştır. Eser sahibinin rızası olmadan böyle bir işlem mülkiyet hakkına ağır bir tecavüz olur ve hukukun bu konuda yaptırım uygulaması kaçınılmazdır ve gerektiğinde bu tecavüzün önlenmesi ve durdurulması için internet erişimi yasaklanabilir, engellenebilir. Çünkü aynı gerçek hayatta olduğu gibi mülkiyet hakkı sahibinin rızası olmadan onun mülkiyetindeki şey kullanılamaz.

Özel Hukuk kısmında bulunan internet yasaklarının uygulanabileceği alanları inceleyelim. Bu alanlarda özel hukukta genel olarak korunan hukuki yararların esas alındığını, internet yasaklarının temelinde kişilik hakları ve mülkiyet hakkının var olduğunu görürüz. İnsanın maddi ve manevi kişiliğine ait hakları ile fikri ve sınai mülkiyet hakları üstün konumdadır ve hukuk tarafından korunmalıdır. Bu korunma zorunluluğunun gereği olarak da internet ortamında bu haklara yapılacak tecavüzlerin durdurulması ve engellenmesi için hukuk düzeni erişimin engelleme kararı ve bu içeriğin kaldırılması kararı alabilir.

4 – İnsan Hakları ve İnternet Yasakları

İster Kamu Hukuku alanındaki ister Özel Hukuk alanındaki internet yasakları olsun bunun tam karşısında duran çok önemli bir hak vardır: Düşünce ve ifade özgürlüğü.

Düşünce özgürlüğü, Anayasamızın 25. ve 26. maddeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9.ve10. maddeleri ile koruma altına alınmış en temel insan haklarındandır. Düşünce uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, ide, idea olarak tanımlanmıştır.[13] Beynimizin düşünme işlemi sonrası ortaya çıkan ifadeleridir. Düşünce hürriyeti denildiğinde ise düşüncenin oluşumuna imkân veren haber alma ve öğrenme özgürlüğü, bu özgürlüğün sağlandığı ortamda oluşan düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamamayı ifade eden kanaat özgürlüğü ve bu suretle sahip olunan düşüncenin açıklanması, yayılması özgürlüğünü birlikte anlamak gerekmektedir. Bu üç husus aynı zamanda düşüncenin temel unsurları olarak kabul edilir.[14]

Haber alma ve öğrenme özgürlüğü serbestçe bilgi ve haber kaynaklarından haber alabilmek, bilgi edinebilmek demektir. Düşüncelerin oluşabilmesinin temeli bu özgürlüğümüzü rahatça ve serbestçe kullanabilmemizde yatar. Çünkü haber ve bilgi kaynakları olmadan düşünceler oluşamaz.

Kanaat hürriyeti kişinin istediği düşünceleri, ideolojileri, görüşleri seçebilmesini ve bunlardan dolayı kınanamamayı ifade eder.[15] İfade hürriyeti ise düşünceleri ve fikirleri serbestçe baskı altında kalmadan açıklayabilmektir.

İnternet, çağımızda düşünce özgürlüğüyle en ilgili mecralardan biridir. Çünkü günümüzde düşünce özgürlüğü hakkımızı kullanabileceğimiz en önemli ortam olarak karşımıza internet çıkar. Bilgi edinebilme boyutuna baktığımızda insanlığın en büyük bilgi kaynağı günümüzde internettir. Fakat internette engellemelerle karşılaşıldığında bilgi edinebilme özgürlüğü dolayısıyla düşünce özgürlüğü büyük yara almaktadır. İnternet yasakları uygulanırken insanların elinden mümkün olduğunca bilgi edinme özgürlüklerini almamak için uğraşılmalıdır  ve kamu yararı gözetilmelidir. Aksi takdirde kamu yararı için yapmaya çalıştıklarımız aslında kamu zararı haline gelir. Yasağı uygulayan idare ve mahkemeler bunu son derece iyi gözetmeli ve çıkar dengesini çok iyi kurmalıdır. Bilgi edinemeyen bir toplumda düşünce özgürlüğünden söz edilemez. Bilgi yoksa düşünce yoktur. Bilgi kaynağının olmadığı bir ortamda düşünce özgürlüğünden hatta özgürlüklerden, demokrasiden bahsedilemez.          Gördüğümüz gibi en temel haklarımızdan olan düşünce özgürlüğünün en önemli ayağı belki de bilgi ve haber alabilme özgürlüğüdür. Kurumların bu yasakları uygularken çok dikkatli olması, yıkıcı değil yapıcı olması gerekiyor ki özgürlüklerimiz ve düşüncelerimiz gelişsin. Bilgi ve haber alma özgürlüğünden yoksun bir toplumun hiç bir alanda gelişmesi beklenemez.

Düşünce özgürlüğünün bir diğer ayağı düşüncelerimizi paylaşma özgürlüğüdür. Sınırsız bilgi kaynaklarımız olsa bile düşüncelerimizi istediğimiz gibi geliştirip özgürce paylaşamadığımızda bu hiç bir şey ifade etmez.

Çok geniş kitlelerle düşüncelerimizi sınırsızca internet sayesinde paylaşabiliyoruz ve tartışabiliyoruz. Fakat düşüncelerimiz kendi kontrolümüzden çıkıp internet ile kamuya açıldığında başkalarının alanına girebilir, bu noktada bir kontrol gerekmektedir. Çünkü özgürlüklerimiz başkalarının özgürlüklerinin başladığı yerde biter. Her ne kadar düşünce özgürlüğümüz ve bunları paylaşma özgürlüğümüz olsa da başkalarının haklarına ve koruma alanlarına tecavüz etmememiz gerekir. Bu modern toplumun gereklerinden ve birlikte yaşamanın en önemli kurallarından biridir. Haklarımızı kullanırken başkalarının haklarına da saygılı olmalı ve bu hakları gözetmeliyiz. Yoksa kullandığımız bu en temel haklarımız meşru bir zeminde olmayacaktır. Böyle bir tecavüz olduğunda da başkalarının haklarını ve kamu yararını korumak için idarenin ve yargının devreye girmesi gerekecektir. Çünkü ilk başta da belirttiğim gibi devlet örgütünün oluşmasının ve buna ihtiyaç duyulmasının temel nedeni sınırlı fakat güvenli özgürlüklerimizin olması ve bunları kullanabilmemizdir. Düşünce özgürlüğü ve paylaşma özgürlüğü sınırsız değildir, olmamalıdır. Çünkü sınırsız bir ortamda kendi haklarımızın güvenliğini sağlayabilmemizin ve özgürlüklerimizi kullanabilmemizin bir yolu da yoktur. Böyle bir ortamın oluşmaması için idare ve hâkimler son derece dikkatli bir şekilde ve dengeleri iyi değerlendirerek sınırları mümkün olduğunca net belirlemelidir. Özgürlüklerimizi ve haklarımızı güvenli bir şekilde kullanabilmemizin önünü bu şekilde açmalıdır ve bu yasakları bunu teminat altına almak için kullanmalıdır.

İnternetin kişilik haklarına yansımalarının olduğu bir diğer nokta  özel hayatın gizliliğidir. Özel hayatın gizliliği ve bunu isteme hakkı uluslararası antlaşmalar, bildirgeler ve anayasalar ile dünyanın pek çok ülkesinde teminat altına alınmıştır. Özel hayatının gizli olması ve bunun böyle kalmasını istemek herkesin en doğal hakkıdır. Çünkü özel hayat sadece o kişiyi ilgilendirir. Fakat internetin hayatımıza bu denli girmesiyle özel hayata tecavüzler de artmıştır. Çünkü bu kadar sınırsız ve ön denetimsiz bir ortamda herkes herkesin özel hayatını, kişinin rızası olmadan deşifre edebilmekte ve bunda hiçbir sakınca görmemektedir. Böyle bir durum ortaya çıktığında ise o kişinin en temel insan haklarından biri olan özel hayatın gizliliğine ağır bir tecavüz olmaktadır. Kişi bu durumu istemediğinde buna önlem alınarak kişinin bu hakkı ve isteği korunmalıdır. Böyle bir durumda internetin engellemeyle karşılaşması mecburidir. Her ne kadar düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü olsa da bu meşru bir temele oturmamıştır ve başkasının haklarına tecavüz söz konusudur. Bu noktada internet engellemelerine baktığımızda özel hayatın gizliliği hakkını istemek ve kullanmak da internet engellemelerini meşru bir temele oturtuyor.

5 – Türkiye’nin İnternet Yasakları Karşısındaki Tutumu ve Uygulamalar

Şimdiye kadar  teknik anlamda inceleme ve olması gerekenin incelemesini kanunlar ve genel ilkeler çerçevesinde yaptık. Peki, bu kanunların ve genel ilkelerin ülkemizde uygulaması nasıl?

Yasakların kaynağına ve genel ilkelere baktığımızda herkesçe makul görülebilecek sonuçlar ortaya çıkarken ülkemizde internet sansürü konusunda büyük sıkıntılar yaşandığı görülmektedir. Uygulanan tedbirler ve yasaklara ülkenin her kesiminden tepkiler gelmiştir. Hatta bu yasaklar o kadar abartılmıştır ki “Youtube” gibi ya da “Blogger.com” gibi büyük siteler bile bu yasaklardan nasibini almıştır. Peki, bu sorunlar neden ortaya çıkmıştır? Bu sorunların ortaya çıkmasının temel nedeni kısmi engelleme yapmak yerine topyekûn engelleme yapmaktır. Mahkemelerin ve TİB’in elinde kısmi engelleme yapma seçeneği varken sitenin tamamını kapatmaları insan haklarına ve düşünce özgürlüğüne büyük darbe vurmuştur. Yani yanlış değerlendirme ve yetkilerin orantısız kullanılması söz konusudur. Belki bir nevi de kolaya kaçma vardır ya da bu konuda karar veren mercilerin yeteri kadar bilgili olmamaları ve eğitilmemiş olmaları da bir etkendir. Hatta bu durumun bizi götüreceği en acı noktalardan biri olan belli kelimelerin kullanımının tamamen yasaklanması ve yasakların bu çerçevede devam etmesi gibi durumlar ortaya çıkacaktır. Bu tip durumlarla karşılaşmamak ve insan haklarını, özgürlükleri, demokrasiyi korumak için bu yetkiyi ellerinde bulunduran ve kullanacak olan kişileri bu konuda bilgilendirmek, TİB’in yapısını ve kararlarını şeffaflaştırmak gerekmektedir. Hâkimler ve savcılar için de internet ve bilişim suçlarıyla alakalı eğitim programları oluşturularak bu kavramların korunması yoluna gidilebilir. Aksi takdirde bu tip durumlarla daha sık karşılaşacağımız ve özgürlüklerimizin gitgide daralacağı, düşünce ve ifade özgürlüğümüzün gitgide kısıtlanacağı bir gerçektir. Bu kararları verecek mercilerin ise tam engelleme yerine suç teşkil eden kısımların engellenmesi yani kısmi engelleme yoluna giderek bunu daha çok tercih etmeleri gerekir. Tam engelleme ancak komple suç teşkil eden siteler üzerinde kullanılmalıdır. Böylece haklarımız ve özgürlüklerimiz mümkün olduğunca zedelenmez ve kamu yararı ve düzeni de bu sayede korunmuş olur.

Erişim engellerini düzenleyen kanunlara baktığımızda toplumun korktuğu gibi bir sansür ortaya çıkaracak türde düzenleme yoktur. TDK sözlüğüne baktığımızda sansürün kelime anlamı yapılan yayınların, sinema ve tiyatro eserlerinin önceden izne ve sıkı denetime tabi olduğu durumları açıklamaktadır. 5651 sayılı kanuna ve bu kanundaki işlendiğinde erişimin engellenmesine sebep olan suçlara baktığımızda, bunlar düşünce ve ifade özgürlüğüne bir kısıtlama getirmemektedir. Buna tek istisna Atatürk’ü Koruma Kanunu ve buna aykırı yapılan yayınların engellenmesidir. Bunun ne kadar doğru olduğu tartışılabilir olsa da Atatürk’ün Türk toplumundaki özel yeri ve anısı göz ardı edilemez. Atatürk’e yapılan hakaretin bu şekilde sınırlandırılması toplumun bir isteğidir, toplum yasa koyucuyu bu şekilde yönlendirmiştir.

Sansüre yol açabilecek asıl düzenlemeler özel hukuk alanındadır. Fakat bu durumun ortaya çıkmaması için yayının durdurulması kararı verecek olan hâkimin, kamu yararının özgürlükte mi yoksa yasağın uygulanmasında mı olduğunu, iyi değerlendirmesi ve buna göre karar vermesi son derece önemlidir. Hâkimlerin bu konuda bilinçlendirilmesi, ellerindeki imkânları ve yetkileri verimli bir şekilde nasıl kullanabilecekleri konusunda bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Eğer bu çalışmalar yapılırsa tek bir video yüzünden “Youtube” gibi bir sitenin kapatılması gibi bir olay tekrar yaşanmaz ve halkta oluşan bu tip kaygıların ve haklarının engellenmesinin önüne geçilir.

İnternet yasaklarıyla ilgili asıl sorun mevzuatımızdan değil uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Youtube’un kapatılması kararı ülkemizde bunun en çarpıcı ve en büyük örneğidir. Kanuna aykırı olan söz konusu videoların engellenmesi yerine bütün site erişime kapatılmış ve insanların özgürlüklerine gölge düşürülmüştür. Bu durumda yapılması gereken en doğru şey hâkimlerin tamamen engelleme yerine kısmi engelleme kararı vererek, sitenin tamamını yasaklamaması ve insan haklarına gölge düşürmemesidir. Verilen bu yanlış kararlar ve yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle ülkemiz yurtdışında “sansürcü” bir ülke olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu tip yanlışların tekrarlanmaması ve insan haklarının zarar görmemesi için yetkili mercilerin bu konularda bilgilendirilmesi gerekir. Geniş yasakların dar uygulanacağı karar mercilerinin aklından çıkmamalı mümkün oldukça kısmi engelleme tercih edilmelidir. Böylece hem kamu düzeni korunmuş olur hem de kişi hak ve özgürlükleri korunur. Ayrıca engelleme yapılmadan önce sitenin uyarılıp içeriğin kaldırılmasının istenmesi daha sonra bu yoldan sonuç alınamazsa engelleme yoluna gidilmesi de düşünce ve ifade özgürlüğünü korumak için iyi bir uygulama olur.

TİB’in şeffaf olmayan yapısı ve uygulamaları daha şeffaf hale getirilmeli ve uygulanan yasaklar, bunların gerekçeleri açıklanmalıdır. TİB bilgiye erişim hakkını kısıtladığı için davalara maruz kalmıştır ve bu uygulamalar devam ederse bu tip davalar ve bu konuda halkın memnuniyetsizliği artacaktır. TİB’in ve yargı organlarının yaptığı işlemlerin meşruluğu sarsılacaktır. Ayrıca ülkemizde isteğe bağlı olarak filtreleme uygulaması da faaliyete geçirilmiştir ve bu şekilde ailelerin ve çocukların korunması amaçlanmaktadır.

Bütün bu çerçevede gördüğümüz ülkemizde internet yasakları ve ifade özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntıların kaynağının uygulamalar ve dolayısıyla uygulayıcılar olduğunu gözler önüne seriyor. 5651 sayılı Kanunda erişimin engellenmesi tedbiri için işlenmesi gereken suçlara baktığımızda bu suçlar aileyi, çocukları, gençleri, kamu düzenini korumayı amaç edinmiş ve bu amaca yönelmiştir. Fakat uygulamada yapılan yanlışlar ve tedbirlerin yeterince etkin, orantılı ve yararlı kullanılmaması sonucu ifade özgürlüğü büyük yaralar almıştır. Bu durum AB 2011 Türkiye İlerleme Raporu tarafından da bir kez daha gözler önüne serilmiştir. AB 2011 İlerleme Raporu’nda bu konuda şu ifadeler kullanılmıştır: “Türkiye’nin yasal uygulamaları, mevzuatları, suça karşı gerçekleştirilen uygulamaları ve politik cevapları; bilginin ve düşüncelerin özgürce paylaşılması önündeki en büyük engellerdir.”[16]

6 -İnternet Yasaklarının Dünyadaki Örneklerine Bakış

İnternet yasaklarının ve tedbirlerinin dünyadaki örneklerine baktığımızda hemen hemen her ülkenin bu yönde uygulamalara sahip olduğunu görüyoruz. Hatta ülkemizde geçen sene en çok tartışılan konulardan biri olan internet filtresi, Avrupa ve dünyada pek çok ülkede de kullanılmaktadır. Bunun temelinde çocukların internetten kötü yönde etkilenmemesi amacı vardır ve filtreleme uygulaması bu ülkelerde hep bu amaca yönelmiş durumdadır. İngiltere, Fransa, ABD, Kanada, İspanya, İtalya bunların en önde gelenleridir. Yani bugün insan haklarına en saygılı ve demokratik kabul edilen ülkeler bile bu tip tedbirleri gerekli görmekte ve uygulamaktadır. Fakat İran, Çin gibi baskıcı rejimlerin bulunduğu ülkelerde bu filtreleme sansür amacına yönelmiştir ki bunun meşruluğu yoktur, insan haklarına büyük bir aykırılık teşkil eder. ABD ise internetin ortaya çıktığı ilk ülke olarak bu konuda ilk tedbirleri alan ve uygulayan ülkedir. ABD’nin internete müdahale ettiği noktalar; çocuk istismarı, müstehcenlik, fikri mülkiyet hakları ve ulusal güvenlik ana ekseni etrafında dönmektedir. 1996 tarihli telekomünikasyon yasasıyla [The Communications Decency Act(CDA)], pornografi ve şiddet içeren sunucuların yayınları engellenmeye çalışılmıştır.[17]  Fakat kanunda ahlaka aykırılık ve müstehcenlik şeklinde geçen kelimeler muğlak olduğu için anayasanın ilk maddesine yani ifade özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle dava açılmıştır.[18] Amerikan Yüksek Mahkemesi bu maddeyi anayasaya aykırı bularak iptal etmiş ve bunun gerekçesi olarak da “Demokratik bir toplumda serbest toplumsal fikir alışverişinin sağlayacağı toplumsal yarar, internette sansürün sağlayabileceği toplumsal yarardan daha fazladır.” demiştir. Görüldüğü gibi Amerikan Yüksek Mahkemesi, düşünce ve ifade özgürlüğünü sansürden yüksekte tutarak sansür karşıtı bir tutum takınmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünde toplumsal yararın daha ağır bastığını düşünmüştür ve bu maddeyi iptal etmiştir. Bu gerekçenin, bütün dünyadaki internet yasakları uygulanırken ve düzenlemeler yapılırken adeta bir yol gösterici gibi görülmesi gerekmektedir.

CDA’dan doğan boşluğun giderilmesi için The Child Online Protect  Act(COPA)çıkarılmıştır. COPA ilk çıktığında makul bulunarak Temyiz Mahkemesi tarafından iptal edilmemiştir.[19] Fakat uygulamalarda ortaya çıkan sonuçlar ve dolayısıyla ifade hürriyetinin zarar görmesi nedeniyle 2009 yılında Temyiz Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Çocukları korumaya yönelik bir diğer kanun ise The Children’s Internet Protection Act(CIPA)’tir. Bu kanun, okul ve kütüphanelerde internet filtresi kullanılması zorunluluğu getirmektedir. Fakat ABD internet yasakları konusunda tutumunu gitgide sertleştirmektedir, insan hak ve özgürlüklerini kısıtlama yoluna gitmektedir. 2011 yılının sonu ve 2012 yılının başlarında gündemde olan The Stop Online Piracy Act(SOPA) ve The Protect Intellectual Property Act(PIPA) isimli kanunlar ile telif haklarına yeni düzenlemeler getirmeye çalışmıştır. Bu yasalar telif haklarının alanını ve bunun yaptırımlarını o kadar genişletiyordu ki bundan bütün dünya etkilenecekti. Telif hakkına sahip, kullanılan herhangi bir materyalin internet sitesine eklenmesi durumunda; internet sitesinin kapatılarak kara listeye alınması ve site sahiplerinin bundan sorumlu tutulması insan haklarını inanılmaz bir ihlal olarak karşımıza çıkmaktadır. En basit ifadeyle üzerinde telif hakkı bulunan herhangi bir şeyi sitemize eklediğimizde sitemiz kapatılacak ve bundan sorumlu tutularak ceza kovuşturmasına maruz kalacağız. Ya da sevdiğimiz bir şarkıyı söyleyip Youtube’a koyduğumuzda bile suçlu durumuna düşeceğiz. Yasakların ve yaptırımların bu şekilde genişletilmesi ayrıca bu konuda Adalet Bakanlığı’na yani idareye suçlama ve takip yetkisi verilmesi insan haklarına büyük bir darbe vurarak insanları büyük bir kısıtlama altına sokacaktı. Telif haklarını, bu konudaki düzenlemeleri ve telif haklarına aykırılık durumlarında bunun yaptırımlarını inanılmaz bir şekilde genişleten bu kanun, bu durumların tespitini ve suçlama görevlerini de Adalet Bakanlığı’na veriyordu. Mahkemelerin yanında idarenin bu kadar geniş yetkilerle donatılarak internet üzerindeki baskısını ve etkisini iyice artırması sonucu ortaya çıkacaktı. Telif haklarının kapsamını bu kadar genişleten ve sitede olan her şeyden site sahibini sorumlu tutan, durumu ağır yaptırımlara bağlayan bir yasanın idareye böyle geniş yetkiler vermesi sonucu idare elindeki güçlü yaptırım gücü ile insanların düşünce ve ifade özgürlüğü karşısında bekliyor olacaktı. Bunun sonucunda büyük internet siteleri karartma eylemine gitmiş, halk büyük eylemlerle tepkisini ortaya koymuş ve bu yasa tasarısı geri çekilmek zorunda kalınmıştır.

Avrupa Birliği internet ile ilgili düzenlemelerde temel ilkeleri belirleme yoluna gitmiştir. Bunun nedeni ifade özgürlüğünü korumak istemesidir. Fakat bazı durumlarda içeriğin engellenmesinde ifade özgürlüğünden daha yüksek bir kamu yararı olduğu gerçeği de göz ardı edilmemiştir. İçerik engellemede Avrupa Birliği genel olarak çocuk pornografisi ve ırkçılık ile mücadeleyi esas almıştır. Genel olarak erişim engelleme yerine filtreleme ve devletlerarasındaki işbirliğinin arttırılması yolu seçilmiştir. Çünkü engellenen içerik tekrar kurulabilir veya başka yollarla bu engel aşılabilir. Böyle bertaraf edilebilecek bir yol yerine Avrupa Birliği daha sağlam adımlar atmaya çalışmıştır.

Avrupa Konseyi, 5 yıllık bir çalışmanın ürünü olarak 2001 yılında “Siber Suçlar Sözleşmesi” ni ortaya çıkarmıştır. Bu sözleşme, bilgisayar ve internet suçlarını gözeten ilk uluslararası sözleşmedir. Bu sözleşme AB ülkeleri ve üye olmayan ABD, Japonya, Kanada ve Güney Afrika tarafından imzalanmıştır. AB ülkeleri iç mevzuatlarını bu anlaşmaya uygun hale getirmişlerdir. Türkiye ise bu sözleşmeyi 2010 yılında imzalamış ancak onaylamamıştır. Sözleşmedeki suçlara baktığımızda şunları görürüz:

-Bilgisayar veri veya sistemlerinin gizliliği ve kullanıma açık bulunmasına karşı suçlar yani virüs dağıtılması ve gizli bilgilere ulaşılması vs,

-Bilgisayar suçları,

-İçerikle ilgili suçlar(çocuk pornosu sahibi olmak ve dağıtmak),

-Fikri mülkiyet hakları ihlali suçları

-Siber Suçlar Sözleşmesi temel olarak Avrupa siber suç politikasının ilkelerini belirlemiştir. Bu ilkeler: Siber suçlarla ilgili ceza sorumluluğunun sınırlarının çizilmesinde; başta düşünce ve söz özgürlüğü ile iletişim özgürlüğü olmak üzere tüm insan hakları ve özgürlüklerinin gereklerine uyulması, suçların belirlenip ortak minimum bir standart oluşturulması, fiilin hukuka aykırı olması ve kastla işlenmesi.[20]

Fakat bu sözleşme de kişi haklarını koruma altına almakta yetersiz kalmaktadır ve internetin gelişimine ayak uydurmak için sözleşmenin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

AB içindeki üye devletler AB’nin belirlediği genel esaslara uygun olarak kendi tedbirlerini almakta ve düzenlemeler yapmaktadırlar.

Almanya her türlü müstehcenlik, aşırı sağ siteler, nasyonal sosyalizm içerikli siteler ile yoğun bir şekilde mücadele etmektedir. Fransa ise aşırı sağ içerik ve fikri mülkiyet hakları konusunda katı tedbirler almaktadır.[21]

Çin, İran, Suudi Arabistan gibi ülkeler ise internet erişimi ve engellemeler konusunda çok sert bir tutum izleyerek bunu sansür noktasına götürmüştür. Bu ülkelerde internet filtrelemesi, kişi takibi gibi çok sert uygulamalarla düşünce ve ifade özgürlüğüne neredeyse hiç fırsat tanımadan yok etme yolu seçilmiştir.

 

7 -SONUÇ

 

Görüldüğü gibi dünyanın önde gelen ülkelerinin pek çoğunda aynı yönde düzenlemeler bulunmaktadır. İnternet yasaklarının kaynağı kamu yararı ve özel hukukta mülkiyet ve kişi haklarıdır. Yapılan bütün düzenlemeler bu amaçlara yönelmiş durumdadır. Zaten bunların aksine düzenlemeler hukuki olarak asla meşru olamaz ve insan haklarını ayaklar altına almış olur.

Her geçen gün daha da çok kişinin internete katılmasıyla internet global bir hale gelmiştir. Neredeyse bütün insanlık, internet üzerinden birbirine bağlanmaya doğru gitmektedir. Fakat bu durum da internet üzerinde suçların işlenmesini ve haklara tecavüzü beraberinde getirmektedir. Bu durumda internet yasaklarıyla kamu düzeni ve yararı, düşünce ve ifade özgürlüğünün üstünde tutulur. Fakat bu uygulama yapılırken bütün dünyada özen gösterilmesi gereken nokta olan düşünce ve ifade özgürlüğüne de saygı göstermek ve insanların bu özgürlüğü yaşayabilmelerine olanak sağlamak gerekir. Bu da topyekûn bir engelleme yerine kısmi engelleme yolunun seçilmesi ve yasaklanacak içeriklerin net bir şekilde belirlenmesiyle olur.

Son dönemlerde dünyaya baktığımızda internetin sınırsız faydalarını ve insanlara sağladığı yararları görmek mümkündür. İnternetin insanların kişisel gelişimine olan katkıları, ifade özgürlüklerini son derece rahat yaşamalarını ve bilgi alma özgürlüklerinin genişlemesini sağladığı ortadadır. Hatta bir araştırmada internet yasaklarının minimum düzeyde olduğu ülkeler ile maksimum düzeyde olduğu ülkeler karşılaştırılmıştır ve çıkan sonuç çarpıcıdır. Yasaklama arttıkça ülkede yolsuzluk artmaktadır. Bu da internetin bilgi alma, ifade özgürlüğü, şeffaflaşma konularında ne kadar yararlı olduğunu gözler önüne sermektedir. Kısaca internet artık hayatın her alanındadır.

Uluslararası hukuka, diğer ülkelere ve ülkemize baktığımızda internet yasaklarının kökeninde kamu yararı, toplum düzeni, kişisel mülkiyet hakları ve kişi hakları bulunduğu görülmektedir. Genel olarak bu 4 amaç etrafında toplanmıştır. İnternet yasaklarının kaynakları ve her kapı bu yola çıkmaktadır. Fakat bunların tam karşısında da asla göz ardı edilemeyecek olan düşünce ve ifade özgürlüğü vardır. Bu kavramlardan hangisinin üstün olacağına durumun şartlarına göre karar vermek gerekir. Fakat özgürlüklerin geniş, yasakların dar yorumlanması gerektiği asla unutulmamalıdır. Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin verdiği karar bir mihenk taşı olarak kullanılmalı ve yol gösterici olmalıdır. Mümkün olduğu kadar özgürlükler desteklenmeli, yasaklar uygulanırken kısmi engelleme yoluna gidilerek bütün bir siteyi kapatmak yerine amaçlanan yararları korumak için gerekli kısmı engelleme yoluna gidilmelidir.

Sonuç olarak İnternet çağımızda asla göz ardı edilemeyecek bir güce ve kapsama alanına ulaşmıştır. Bütün dünya internet üzerinden birbirine bağlı hale gelmiştir. Nerdeyse artık her şey bir “tık” uzağımızdadır. Böyle bir durumda ülkelerin internet üzerindeki yasal düzenlemeleri daha da geliştirmeleri ve netleştirmeleri gerekmektedir. İnternet sürekli gelişen bir yapı halindedir ve hukukun da bu gelişmeyi takip etmesi çıkabilecek sorunlara karşı önlem alması gerekmektedir.

Kamu yararının, düşünce ve ifade özgürlüğünde mi yoksa kamu düzeninin korunmasında ve bu nedenle yasakların uygulanmasında mı olduğu internet yasaklarının meşruluğunun en önemli noktasını oluşturmaktadır.

 

 

 

 

KAYNAKÇA:

 

BAŞTÜRK, İhsan/ÖZEN, Muharrem: Bilişim-İnternet ve Ceza Hukuku, Ekim 2011

 

GÖZLER, Kemal: Devletin Genel Teorisi, 3. Baskı, Ekim 2011

 

IŞIKTAÇ, Yasemin: Hukuk Felsefesi, 2.Baskı, Ekim 2006

 

İÇEL, Kayıhan: ‘’Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi Bağlamında Avrupa Siber Suç Politikasının Ana İlkeleri’’, İÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, 2001

 

 

KAYA, M. Bedii: Teknik ve Hukuki Boyutlarıyla İnternete Erişimin Engellenmesi, 1.Baskı

 

OĞUZMAN, M. Kemal/SELİÇİ, Özer/OKTAY-ÖZDEMİR, Saibe: Kişiler Hukuku, 2011

 

ÖZAY, İl Han: ‘’Günışığında Yönetim’’ İstanbul, 2004

 

YENİDÜNYA, A. Caner/GÖKÇEN, Ahmet/ ARTUK, M. Emin: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5.Baskı

 

İÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı 51, 2001

 

http://en.wikipedia.org/wiki/Reno_v._American_Civil_Liberties_Union , Erişim tarihi: 12.12.2014

 

http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/450858.asp , Erişim tarihi: 12.12.2014

 

http://www.guvenlinet.org/ , Erişim tarihi: 12.12.2014

 

http://haber.gazetevatan.com/iste-dunyanin-internet-filtre-haritasi/375780/1/Haber , Erişim tarihi: 12.12.2014

 

http://conventions.coe.int/Treaty/EN/Treaties/Html/185.htm , Erişim tarihi: 12.12.2014

 

http://www.onlinetercumanlik.com/blog/2011/10/2011-yili-dunya-internet-istatistikleri/ , Erişim tarihi: 12.12.2014

 

http://blogs.voanews.com/turkish/milhan/tag/yolsuzluk/ , Erişim tarihi: 12.12.2014

 

 

 

 

 

[1] Kemal Gözler, Devletin Genel Teorisi, 3. Baskı, Ekim, 2011.

 

[2] Yasemin Işıktaç, Hukuk Felsefesi, 3. Baskı, 2010.

 

[3] Mehmet Bedii Kaya, Teknik ve Hukuki Boyutlarıyla İnternet Erişiminin Engellenmesi, 1. Baskı

 

[4] Belgin Erdoğmus, Bülent Tahiroğlu, Roma Hukuku Dersleri,  2012

 

[5]  5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar  Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, 6518 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

 

[6] Mehmet Bedii Kaya, Teknik ve Hukuki Boyutlarıyla İnternet Erişiminin Engellenmesi 1. Baskı

 

[7]İl Han Özay, ‘’Günışığında Yönetim’’, 2004

 

[8] 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun

 

[9] 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun

 

 

[10] Türk Medeni Kanunu Madde 25

 

[11] M. Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Saibe Oktay Özdemir, Kişiler Hukuku, 2011

 

[12] 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Madde 67-68

 

[13] M. Emin Artuk, Ahmet Gökçen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, Ankara, 2009

 

[14] M. Emin Artuk, Ahmet Gökçen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, Ankara, 2009

 

[15] M. Emin Artuk, Ahmet Gökçen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, Ankara, 2009

 

[16] 2011 AB Türkiye İlerleme Raporu

 

[17] Hüseyin Çeken, ‘’Amerika Birleşik Devletlerinde Siber Suçlar’’

 

[18] Hüseyin Çeken, ‘’Amerika Birleşik Devletlerinde Siber Suçlar’’

 

[19] Mehmet Bedii Kaya, Teknik ve Hukuki Boyutlarıyla İnternet Erişiminin Engellenmesi, 1. Baskı

 

[20] Kayıhan İçel, ‘’Avrupa Siber Suç Politikasının Ana İlkeleri’’, İÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı:51, 2001

 

[21] Mehmet Bedii Kaya, Teknik ve Hukuki Boyutlarıyla İnternet Erişiminin Engellenmesi, 1. Baskı