Gün+Partners bürosu avukatları ile röportaj

Ezgi: Bize kendinizi kısaca tanıtıp şu an içinde bulunduğumuz Gün+Parners’ın iç dinamiğinden ve çalışmalarından biraz bahsedebilir misiniz?

Maral: Adım Maral Sayan. 2012 yılında Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum, şu anda da Bilgi Üniversitesi’nde ekonomi hukuku programında yüksek lisans yapıyorum. Stajım da dahil o zamandan bu yana Gün+Partners bünyesinde fikri mülkiyet departmanında çalışıyorum. Benim çalıştığım departman ağırlıklı olarak marka, patent, tasarım, telif hakları gibi konular üzerinde çalışıyor. Bu konularda hem hukuki danışmanlık bazında hem de dava bazında çalışıyoruz.

Cansın: Adım Nazlı Cansın Karga. 2010 yılında Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Mezun olduktan sonra Londra’da Queen Mary, University of London’da IP (Intellectual Property) masterı yaptım. Stajım da dahil olmak üzere beş yıldır Gün+Partners’da çalışıyorum. Asıl çalıştığım departman patent ve marka. Ofisteki ilk yıllarımda IT (Information Technology) ve rekabet alanlarında da çalışmalar yapıyordum. Gün+Partners ne yapıyor? Aslında Gün+Partners “full service “dediğimiz bir hukuk bürosu. Yani özellikle ticari faaliyette bulunan kişilere her türlü hukuki danışmanlık ve hizmet veriyoruz. Gün+Partners, özellikle fikri mülkiyet alanında ön plana çıkıyor.

İlayda: Bize eğitim hayatınızdan ve bugüne kadar geçtiğiniz kariyer yolundan kısaca bahsedebilir misiniz?

Cansın: Hukuk okumaya nasıl karar verdim değil mi? Aslında lisenin ilk yıllarından beri aklımdaydı hukuk okumak. Ancak ailemde hiç hukukçu yoktu, ben memur bir aileden geliyorum. Dolayısıyla bilmiyordum hukukçu olmak nasıl bir şey. Açıkçası hukuk dünyası ile ilgili fikirlerimi üniversitede edindim diyebilirim. Hukuku biraz da siyasal bilimlerin temelimde olduğu için istiyordum. Hatta bir ara uluslararası ilişkiler okumayı da düşündüm. Ayrıca lisede iyi bir eşit ağırlıkçıydım; matematiğim, Türkçem, sosyalim iyiydi. İşte tüm bu sebeplerden hukuk seçtim. Üniversite sınavına girdiğim zaman sekiz tercih yaptım, sekizi de hukuktu. Biraz kader biraz da yüreğimin sesi beni buraya getirdi. Üniversite son sınıftayken master yapmaya karar verdim ve Jean Monnet bursu için başvurdum. Jean Monnet bursuna başvururken, burs programının belirlediği farklı alanlarda seçim yapıyorsun. Ben de lisansta dersini sevdiğim fikri mülkiyet alanını seçtim, bursu kazandım ve işte buradayım. Gerçekten çok severek yapıyorum işimi ve herkese de fikri mülkiyet hukukunu bir alan olarak tavsiye ediyorum. Bence Türkiye’de pratikte yapılabilecek önü açık çalışma alanlarından biri fikri mülkiyet hukuku. Güzel, eğlenceli, farklı bir alan. Düşünün derim.

Maral: Benim bölümü seçimimde ailemde büyük oranda doktorların ve hukukçuların bulunması etkili olmuştur elbette. Liseye başladığımdan itibaren hukuk okumak konusunda neredeyse emin olmama rağmen fen bölümünü seçtim, başarılı bir fen öğrencisiydim, o bölümden mezun oldum ancak yine de tereddütsüz bir şekilde hukuk okumaya karar verdim. Ancak şunu eklemeliyim fen öğrencisi olmamın bana analitik düşünme açısından çok katkısı oldu çünkü hukuk okurken en önemli unsurlardan biri bence analitik yaklaşım sahibi olmak. Galatasaray Üniversitesine girdim ve gerçekten severek okudum, mutlu bir üniversite hayatı geçirdim. Fakat mezun olup çalışmaya başlayınca insan ister istemez biraz sudan çıkmış balığa dönüyor. Benim de ilk etapta aklımda bir yol haritası yoktu açıkçası. Okul boyunca aldığın teorik derslerin pratikte nasıl olacağını öngörmek mümkün değil. Okul yıllarımda en sevdiğim üç ders olan fikri mülkiyet, milletlerarası özel hukuk, tahkim alanlarında çalışmak istediğime karar verdim. Bu alanda çalışan en iyi bürolara başvurdum, kabul aldım ve neticede fikri mülkiyet alanında en iyi olan Gün+Partners ‘da çalışmaya karar verdim. Stajıma başladığım günden beri burada çalışıyorum. Fikri mülkiyet güzel bir alan, bizler de şanslıyız çünkü bu alandaki en başarılı büroda icra ediyoruz mesleğimizi.

Nazlı: Bu eğitim kariyer sürecinde şu anda burada olmanızı sağlayacak dönüm noktası ne oldu?

Cansın: Jean Monnet bursu için başvuru formunu doldururken fikri mülkiyet hukukunu işaretlemem. (Gülüyor.) Şaka bir yana tabii ki rastgele olmadı. Bu bir süreçti. Esasen okulda fikri mülkiyet dersini veren hocamız konusuna son derece hâkim biriydi ve bana fikri mülkiyet hukukunu sevdirdi. Fikri mülkiyet, ticaret hukukunun altında yer alıyor ama kendi dinamikleri olan spesifik bir alan. Öğrenciye anlattığınız zaman öyle çok da içine girmesi mümkün bir alan değil. Zaten ben de girememiştim ama Jean Monnet başvurusu yaparken bir seçim yapmam gerekiyordu. Bu seçim biraz tesadüfen oldu ama iyi ki de oldu. Benim için gerçekten de doğru bir alanmış. Fikri mülkiyet hukuku saf hukuk gibi de değil. Mesela hangi alanla uğraşıyorsan ona dair teknik anlamda pek çok şey öğreniyorsun. Diyelim ilaçlarla ilgili konularda -kimya gibi, eczacılık gibi- pek çok şey öğreniyorsun. Gerçi bu öğrenme işini sadece hukukun bu alanıyla sınırlandırmak doğru olmaz. Çünkü bence bir hukukçu her zaman yeni şeyler öğrenir. Bir hukukçu olarak sürekli yeni şeyler araştırman ve öğrenmen gerekiyor. Sorunun cevabına kısaca üniversitedeyken hocamın bende yarattığı etki ve master sürecinde yaptığım seçim cevabını verebilirim.

 Maral: Şu an siz sorunca düşündüm de bu konuda en fazla üniversitede aldığım dersler etkili oldu sanırım. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi çok saygıdeğer ve alanında gerçekten ‘‘en iyi’’  hocaların ders verdiği bir kurum ve biz de o hocalardan ders alabilme şansına sahip olabildik. Örneğin fikri mülkiyet hukuku dersimizin hocası da çok saygıdeğer bir akademisyendi, bize dersi çok güzel anlattı. Dolayısıyla bir alandaki en büyük ve ilk etkiyi aldığınız dersler ve hocalarınız yaratıyor aslında. Gerisi de biraz şans oldu tabi, sonuçta her şeyi de planlayabilmek mümkün değil.

 

Cansın: Bence de öğrenci için kesinlikle hocalar büyük öneme sahip. Hocanın enerjisi, kendine olan güveni ve size uzmanlık alanını nasıl sunduğu, öğrencilerin gelecekte yapacakları seçimlerde -çoğu zaman- belirleyici oluyor. Lisansın ilk senelerinde Anayasa Hukuku hocamdan çok etkilenmişimdir ve ilk iki sene anayasa hukuku üzerine çalışmak istiyordum. Çünkü hocamın da inanılmaz bir enerjisi vardı ve bu alana tutkuluydu. Belki o alanda çalışmıyorum (Hayata dair planlar birçok etkenin bir araya gelmesi ile değişiyor.) ama hala kendisinin izleri üstümdedir, hala rol modellerimdendir. Aslında bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinin akademik kadrosu çok güçlüydü ve hocalarımız genel olarak çok ilgiliydi. Dolayısıyla bizi çok iyi yetiştirdiler ve bir bütün olarak hukuku sevmemizi sağladılar.  Bence mutlaka hepimizi bir yola götüren ve sizleri de bir yola götürecek olan lisanstaki hocalarınızın sizin üzerinizde bıraktığı etkidir.

İlayda: Uzmanlık alanınızın marka patent olduğunu biliyoruz, bize bu alanda yapılan çalışmalardan ve neden bu alana yöneldiğinizden bahsedebilir misiniz?

Maral: Aslında sorunun cevabı biraz önce konuştuklarımızla bağlantılı çünkü dediğim gibi fikri mülkiyet alanına ilk sempatim üniversitede aldığım dersle başladı. Tabii çalışmaya başladıktan ve işin içine iyice girdikten sonra daha da iyi anlıyorsunuz. Düzenlemelerin bol olduğu, her an güncellenen bir alan ama bir o kadar da renkli ve dolayısıyla zevkli bir alan. Hem Türkiye bakımından hem de uluslararası bakımdan pek çok antlaşmaya, kanuna, yönetmeliğe tabisin. Ama neticede zaman eğlenceli, estetik ve renkli bir alan. Ayrıca her gün gördüğün markalar, içtiğin ilaçlar günlük hayatının bir parçası ve sen böyle çok bilinen dünya çapında tanınan markaların patentleriyle ilgili tüm hukuki süreçlere hakimsin, o sebeple çok ilgi çekici buluyorum.

Cansın: Alanınızda yapılan çalışmalar deyince güzel bir haber geldi aklıma. Bizim alanımızda yeni bir kanun geliyor. Maalesef ülkemizde hala marka, patent, tasarım hakları kanun hükmünde kararnamelerle düzenleniyor. Kanun tasarısı geçmeden iyi ve interaktif bir süreç yaşadık. Bakanlık sıklıkla görüşlere başvurdu. Onun dışında bizim alanımızda yapılan çalışmalarda bence Türkiye hâlâ çok bakir. Özellikle akademik anlamda bunu söyleyebilirim. Öte yandan fikri mülkiyet hukuku pratikte Türkiye’de çalışmak için oldukça güzel çünkü hareketli bir alan. Bilgi Üniversitesi bu aralar fikri mülkiyet alanında çalışmalar yapıyor bildiğim kadarıyla. Hatta enstitüleri de var. Bu sevindirici bir gelişme bizim açımızdan.

MARAL: Ben de orada yüksek lisans yapıyorum hali hazırda. Her hafta ya da ayın bazı zamanlarında örneğin fikri mülkiyetin spesifik bir konusuyla ilgili atölye çalışmaları düzenliyorlar. O alanda tecrübesi olan birisi gelip konuyu anlatıyor, çok faydalı buluyorum.

CANSIN: Şu an herhâlde Türkiye’de fikri mülkiyet hukukunda ve akademik olarak en aktif olan Bilgi Üniversitesi. Ülkemizde şu an fikri mülkiyet alanında akademik olarak uzmanlaşmış kişi sayısı çok az. Bunlar da genelde ticaret hukukuyla başlayan ve yolları bir şekilde bu alanla kesişen kişiler.

Oysa gelişmiş ülkelerde fikri mülkiyet hukuku değil bunun alt dallarında uzmanlaşma olduğunu görüyoruz, hatta bu alt dalların içinde dahi daha spesifik alanlarda uzmanlaşmalar oluyor. Bizim bu anlamda gidecek daha çok yolumuz var.

Nazlı: Marka-patent dediğiniz gibi çok değişen ve gelişen bir alan, bu alanın gelecekteki yerini nasıl görüyorsunuz? Bunun gibi önerebileceğiniz önü açık alanlar var mı?

Cansın: Bence fikri mülkiyet hukuku diyelim biz ona marka patent doğru kelimeler değil. Önerim fikri mülkiyet, rekabet, tahkim olur. Aslında şöyle bir şey söyleyebilirim bana göre ana dalların dışına çıkıp spesifik alanlara yöneldiğinde önünüz açık oluyor. Bir alanda uzmanlaşmak her zaman iyidir. Hukuk büroları da bir şekilde belirli alanlarda uzmanlaşıyor. Çünkü bir şey olduğunda, birinin bir sıkıntısı olduğunda ilgili alanda gittikleri yer orası oluyor. İlk tercih edilen olmak her zaman iyidir. Mesela rekabet ve tahkim de böyle alanlar. Ayrıca bir alanda çalışmaya başladıktan sonra ömrünün sonuna kadar aynı alanda olman gerekiyor diye de bir şey yok. Yan alanlarda da uzmanlaşabilirsin ya da sil baştan yeni bir alanda çalışmaya da başlayabilirsin. Sonuçta hepimiz hukukçuyuz, hukuk nosyonumuz var, belirli bir alana aşinalık kazanmamız her zaman mümkün.

İlayda: Önümüzdeki beş yıl içinde olmak istediğiniz yerden ve uzun vadeli planlarınızdan, hayallerinizden bahsedebilir misiniz?

Maral: İşe ilk başladığım zaman beş yıl çok uzak gibi geliyordu fakat zaman gerçekten çok hızlı geçiyor. Şu an o kadar uzak gelmemekle beraber yine çok net bir cevap veremem. Tabii ki hala fikri mülkiyet alalında çalışıyor olmak ve bu konuda artık gerçekten uzmanlaşmış olmak isterim ama bunun yanı sıra mutlaka başka bir alanda daha çalışıyor olmak istiyorum. Ne olabilir emin değilim ama örneğin tahkim ve rekabet hukuku da bana cazip gelen alanlar. Fakat en önemlisi, her ne konuda çalışıyor olursam olayım, huzurlu ve mutlu bir ortamda çalışmak tüm bu noktalar içinde en önemlisi.

Cansın: Ben doktora yapmak istiyorum. İnşallah beş yıl sonra kendimi amfide ders verirken hayal ediyorum. O dönemde pratik olarak çalışır mıyım çalışmaz mıyım onu bilemiyorum. Ama şunu da belirtmeliyim ki pratik olarak çalışmayı çok seviyorum. Hukuk bürolarının o dinamik yapısını seviyorum. İnsanı zinde tutuyor.  Bir de bence şu çok önemli size de tavsiye niteliğinde olabilir, akademik bir şey yapmak istiyor olsanız bile pratikte mutlaka çalışın.

 Maral: En azından 2 sene çalışıp ondan sonra akademik olarak bir şeyler yapmanız faydalı olabilir.

Nazlı: Uluslararası alanda kariyer yapmak isteyen bir hukuk fakültesi öğrencisine fakülte yıllarını nasıl geçirmesini önerirsiniz ve bu uluslararası kariyer planında yüksek lisansın önemi nedir?

Maral: Ben yüksek lisans yapmaya geçen sene başladım. Şu an Bilgi Üniversitesinde ekonomi hukuku programında yüksek lisans yapıyorum. Yurt dışına gitmek istemediğim için burada bir üniversite tercih ettim. Türkiye’de saatleri ve programıyla bana en çok uyan orası oldu. Gönlüm kendi okulumda yüksek lisans yapmaktan yanaydı ama saatlerime ve programıma uymuyordu. Yaz stajı yapmak açısından ise, herkes genellikle üçüncü sınıfta arayış içinde oluyor. Benim okuldayken beş yerde birden staj yapan arkadaşlarım vardı. Her ay başka yerlere gidiyorlardı. Bence öyle bir şey yapmanıza gerek yok. Ama en azından bir tane yapın ki büyük bir büroda olmanın atmosferini yaşayın. Tabii ki bir ayda bir şey öğrenemiyorsun ama en azından o atmosferi soluyorsun. Belki hiç hoşuna gitmeyebilir belki çok hoşuna gidebilir yani en azından bir fikrin oluşur. Bu sebeple alanında iyi bir büroda bir tane yaz stajı yapmak önemli. Bu konuda bir diğer önemli nokta ise yabancı dil. Yabancı dilinizi, ya da dillerinizi geliştirmek kariyer planınızda sizi çok ileri taşıyacaktır.

Ezgi: Peki yüksek lisansı Türkiye’de yaptığınızı söylediniz. Yurtdışında yapmakla burada yapmak arasında nasıl bir fark var sizce?

Maral: Yurt dışı kısmını Cansın söyleyebilir. Çünkü kendisi yurt dışında yaptı. Ben size burada yapmanın ve mezun olduktan belli bir süre sonra yapmanın avantajlarını söyleyeyim. Bu anlamda iki farklı örnek var karşınızda, karşılaştırabilirsiniz. Cansın mezun olur olmaz yurtdışında yapmış, ben ise mezun olduktan üç dört sene sonra burada yapıyorum. Benim örneğimdeki iyi tarafı söyleyeyim, bir kere bir şeyin pratiğini yaptıktan sonra teorisini okumak inanılmaz bir bilinç katıyor insana. Lisanstayken derse giriyorsun ve o teorik bilgileri pratikte nasıl kullanacağını tabii ki bilemiyorsun. İşte mezun olduktan sonra biraz bekleyip yüksek lisansa başladığında o havada kalan bilgiler yerlerine oturmaya başlıyor. Ben o anlamda çok memnun kaldım. Bilgi Üniversitesinde yapıyor olmanın da avantajları oldu tabii. İyi bir kadrosu var, istediğin dersleri seçebiliyorsun. Fikri mülkiyet alanında özellikle güzel dersler var. Bu arada hiç alanın olmayan dersler de seçebiliyorsun.

Cansın: Aslında mezun olduktan sonra yüksek lisans yapma konusunda Maral’a katılıyorum. Mesela ben lisanstan hemen sonra gittim, Maral’ın tam tersini yaşadım. Yani yapbozun parçalarını oturtamadım. Ama ben de döndükten sonra işe ilk başlamadığım yıl, kendi alanındaki diğer kişilere kıyasla daha fazla bilgiye sahibim diyebilirim. Mesela fikri mülkiyet hukukunda İngilizce terminolojiye oldukça hakimdim. Ama yine de bana sorarsanız lisanstan hemen sonra mı gidilmeli yoksa çalışılmalı ve öyle mi gidilmeli diye bence bir sene staj yapıp, bir sene de çalışıp gitmek daha mantıklı. Ama bunun tabiî ki yüzde yüz doğru bir formülü yok. Çünkü çalıştığın zaman da o öğrencilik ruhunu bir nebze kaybediyorsun. Zaten masterda temelde öğrenilenler Akademik yazı yazmak ve araştırma yapmak. Master daha çok bana ne verdi diyorsanız, ben Erasmus da yapmış biri olarak şunu söyleyebilirim bana dünyanın farklı yerlerinden bir sürü arkadaş kazandırdı. Ufkumun açılmasını sağladı, farklı kültürlerden birçok insanla yaşayıp onlarla çok farklı şeyler deneyimlememi sağladı ve beni ben yapan şeylerden biri oldu bu süreç. Mesela daha sakin ve dingin biri hale geldim. Çünkü bizim takıldığımız şeylerin bir Belçikalı için hiçbir anlamı olmadığını anladım. Hintlilerin çok farklı kültürlerini deneyimledim. Farklı kültürlerden insanlarla bir araya gelince çoğu zaman hassasiyetlerini bir kenara bırakman lazım, yoksa onlarla hiçbir zaman iyi anlaşamazsın. Biraz insanı insan olduğu için sevmek lazım. Yurtdışında yüksek lisans yapmak konusuna gelirsek bana kalırsa yapabilirseniz yapın ve bence bir sene orada yaşayın. O atmosferi yaşamak güzel çünkü. Orayı bir görün onlar ne yapıyor acaba siz de bir gözlemleyin. Onun dışında uluslararası bir kariyer yapmak isteyen avukatlar diyerek herhâlde yurt dışında çalışmayı planlamak anlamında soruyorsunuz. Bence en önemlisi kesinlikle dil. İngilizceniz zaten çok iyi olmak zorunda. Onun dışında ikinci bir diliniz olursa, mesela Maral şakır şakır Fransızca konuşuyor, bu sizin için avantaj olur. Ben de bu anlamda ikinci dil olarak Almancamı geliştirmeye çalışıyorum. İngilizceyi söylemiyorum bile ama ikinci diliniz varsa onu da mutlaka sonuna kadar geliştirin ki mezun olana kadar büyük bir sorunu çözmüş olun. Onun dışında uluslararası alanda çalışmak istiyorum diyorsanız yurtdışında master iyi olabilir. Kovalayın, bir de cesur olun. Başka şeyler için de belirli sınırlarda kalmayın. Örnek veriyorum Almancaysa ikinci diliniz Almanya’da çalışmak için imkân kovalayın. İnsanların yapmadığını yapın, farklı olarak ben ne yapabilirim diye düşünün. Çünkü bizim işimiz zaten girişimcilikle alakalı. Onun için kovalayın, yakalamaya çalışın, durağan olmayın.

İlayda: Gün Partners hukuk bürosunda çalışabilmek için gerekli nitelikler neler? Burada olmak isteyen öğrenciler ve avukat adayları için paylaşabilir misiniz?

Maral: Artık rekabetin çok geliştiği bir dünyadayız. Herkes iyi okullardan mezun, herkes iyi derecede İngilizce biliyor, hatta ikinci dil biliyor. Bunların üzerine bürolar ekstra şeyler arıyor. Bence bizim büro açısından örneğin; iyi ve uyumlu bir ekip çalışması yapabilmek de çok önemli.

İlayda: Birde buraya girişte kişilik testi yapıldığını duymuştum çok şaşırmıştım doğru mu?

Maral: O bizim zamanımızda yapılmamıştı sonradan yapılmaya başlandı.

Cansın: Sonuçlar büyük ölçüde doğruydu.

Maral: Bu anlamda bizim ofis bence uyumlu insanlarla çalışma konusunda hassas ve iyi seçimler yapan bir ofis.

Nazlı: Son olarak tüm hukuk fakültesi öğrencilerine iletmemiz için bize verebileceğiniz tavsiye, altın kural var mı?

Cansın: Hayatımızın mottosunu vermek için biz de biraz genciz o kadar uzun süreli bir kariyerimiz yok ama bence “Sürüyü takip etmeyin farklı olanı yapın.’’  tavsiye edilebilir. Bir şeyin (iyi anlamda) suyunu çıkartın. Mesela öğrencilik çok güzeldi ama sınav zamanı geldiğinde dipnota kadar okurdum. Dereceler puanlar çok önemli son gün geldiğinde ‘’Not ortalamam biraz daha yüksek olsaydı.’’ diye hayıflanmayın. Akademik olarak mutlaka iyi olun. Onun dışında derse girdiğinizde ‘’Acaba bu benim alanım mı?’’ diye düşünün. Üstüne gidin o alanda yapabileceğiniz başka şeyler varsa öğrenciyken de yapın bence. Ve biraz açık görüşlü olun. Herkes fakülteyi okur, herkes bir sene stajı yapar. Onun için nasıl sıyrılacağınızı bulun ve işinizi de severek ve tutkuyla yapın. Bir de ileride ne olursanız olun böbürlenmeyin alçak gönüllü olun.

Maral: Ben de naçizane şunu söyleyebilirim: Mesleğinizi icra ederken adil olun. Çünkü avukatlık Türkiye’de gerçekten yapılması çok zor bir meslek. İnsanların adalete olan güveni çok az ve bence bunun temel sebeplerinden birisi hem hakimlere hem avukatlara duyulan güven eksikliği. Hatta piramitteki herkese. Yani adil olun, iyi kalpli olun düzgün bir iş yapmaya çalışın.

Objektif ve adil davranmaya çalışın ki hukuk camiası ve hatta tüm toplum yaşanabilir olsun.

Cansın: Saygı duymak gerçekten çok önemli, mesleğine de saygı duymak önemli. Belki o farklı bir boyut ama avukat olursanız da mutlaka mesleğinize her şeyinizle; giyiminizle, kuşamınızla -mesela duruşmaya gitmeden önce yaptığınız hazırlığınızla- saygınızı gösterin. Bu benim mesleğim ve mesleğime saygı duyuyorum buraya da hazırlanarak geliyorum demelisiniz.

Maral: Müvekkilinizle aranızda vekâlet ilişkisi var zaten, ona karşı da sorumlu oluyorsunuz. Ama bence herkese karşı sorumluluğunuz var. Karşı tarafa karşı da var, mahkemeye karşı da var. O yüzden ona göre davranmak durumundayız.

Ezgi: ILSA ailesi olarak bize ayırdığınız vakit ve bu keyifli röportaj için çok teşekkür ediyoruz…