Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku

Hazırlayan: İlayda Çelik    Editör: Dilan Karataş

 

            Uluslararası silahlı çatışma hukuku, devletlerin birbirlerine karşı silahlı kuvvet kullanımını düzenleyen hukuk dalıdır ve gelişimi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Uluslararası silahlı çatışma hukuku temellerini Orta Çağa kadar çekmek mümkündür. Ancak temelde kurallar ‘vicdan’ anlayışıyla başlamış olsa da modern anlamda uluslararası hukuk 19.yy’ın ikinci yarısı gelişmeye ve çok yakın zamanda da pozitif temellere oturmaya başlamıştır.

            Silahlı çatışma hukuku son dönemde savaş öncesi hukuk, savaş durumunda hukuk olarak ikiye ayrılmaktadır. Savaş öncesi hukuk, savaş başlatmanın hukuka uygunluğunu düzenlerken; savaş durumunda hukuk ise savaş esnasında uyulması gereken hukuk kurallarını düzenler ve bunlar arasında net bir çizgi yoktur. Savaş esnasında uyulması gereken kurallar iki ana gruba ayrılır. Birinci grupta 1899 ve 1907 yıllarında La Hey’de oluşturulduğundan dolayı adı “La Hey Hukuku” olan kurallar diğer grupta ise uluslararası insancıl hukukun düzenlendiği kurallar vardır. La Hey Hukuku olarak geçen grupta yasak savaş teknikleri ve kullanılmaması gereken silahlar düzenlenmiştir. Aynı zamanda bu grupta savaş kurbanlarına yönelik düzenlemeler de bulunmaktadır.

              İlk önemli nokta yasaklanmış silahlar ve savaş teknikleridir. Kanunlar özgür silah seçimine izin vermemektedir. Gereksiz acı ve ölüme yol açan yakıcı, parçalayıcı vb. sonuçlar doğuran silahların kullanımı yasaklanmıştır. Parça tesirli silahlar, mayınlar, yakıcı silahlar, kimyasal ve nükleer silahlar somut olarak yasaklanan silahlar arasında gösterilebilir. Aynı şekilde savaş dışı yerleri ve kişileri hedef almak da bu kural çerçevesinde yasaklanmıştır. Askeri gereklilikler dışında mülke zarar vermek bu kapsamda hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Aslında bu konuda temel prensip orantılılıktır. En az zararlı operasyonlar daha faydalı sayılmaktadır.

          Silahlı çatışmaya ilişkin kullanılmaması gereken silahlar ve savaş tekniklerinin yanı sıra bazı kişi toplulukları da özel olarak korunmaktadır. Korunanların başında yaralılar ve hastalar gelmektedir. Silahlı çatışma hukukuyla ilgili olarak yapılan I Numaralı Sözleşme’ ye göre silahlı kuvvetler yaralı ya da hasta mensuplarının her şartta bakımı sağlanıp onları korunacaktır. Ayrıca taraflar bu kurallara uymayanların cezalandırılmasına yönelik ulusal yasal düzenlemeler de yapacaktır. Bir diğer korunan kişi topluluğu ise esirlerdir. Esirler karşı tarafın eline düştüğü andan itibaren bazı haklara sahiptir. Bu haklar işkence veya benzeri kötü muamelelere maruz bırakılmama, ihtiyaçları olan tıbbi bakımı sağlama, kadınlara cinsiyetlerine uygun muamele etme, temel ihtiyaçları karşılama, intikam eylemlerine karşı korunma, kendi dilinde iletişimi sağlama, adı, soyadı, doğum tarihi, rütbesi dışında bilgi vermeye zorlanmama, dini ve tıbbi görevlilerle görüşme, dini görevlerini yerine getirme, rütbesine göre muamele görme haklarıdır. Korunan diğer bir kişi topluluğu ise sivillerdir. Sivillerin korunmasına ilişkin kurallar çoğunlukla IV Numaralı Cenevre Sözleşmesi’nde belirlenmiştir. Sivillerin korunmasında temel prensip ise sivillerin insani muamele görmesidir.

ULUSLARARASI SİLAHLI ÇATIŞMALAR HUKUKUNUN İHLALİ VE SONUÇLARI

                Uluslararası hukukun tanımı gereği uluslararası hukuk kişileri sadece devletler ve uluslararası örgütlerdir. Gerçek kişiler de bu tanımın dışında kalmaktadır. Ama 19. yüzyılın ikinci yarısından beri gerçek kişiler de uluslararası hukukun kişilerine dâhil olmaktadır. Bu çerçevede gerçek kişilere de sorumluluklar yüklenmiştir. Dolayısıyla cezai sorumlulukları da doğmuştur. Yukarıda sayılan kurallardan kişisel olarak da sorumlu olduklarından ihlalinden de sorumlu olacaklardır. Gerçek kişilerin yaptığı ihlallerden bazıları hukuki sorumluluğa bazıları ise cezai sorumluluğa sebep olur. Hatta devletlerin gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı cezai sorumlulukları kabul görmemişken bu eylemi yapan gerçek kişilerin cezai sorumlulukları vardır. Bu konuda tartışmalar bulunsa da kabul edilen görüş bu şekildedir.

               İhlallerden doğan suçlar ise silahlı çatışma hukukunda geleneksel olarak üçe ayrılmaktadır. İlk olarak “barışa karşı suçlar” olarak nitelendirilen grup vardır. Bu uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak başlatılmış veya yürütülmüş ihlallere ilişkindir. Bir diğer grup “savaş suçları” olarak adlandırılır. Bu da savaş esnasında yapılan ihlalleri kapsar. Son grupta “insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçları” vardır. Bu da sivil halka karşı yapılan ihlalleri kapsar.

        Uluslararası silahlı çatışma hukukunun en önemli adımlarından biri de bu kanunları uygulayan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kurulmasıdır. UCM uluslararası silahlı çatışma hukuku için de önemli bir yargı organı olup geniş bir yetkiye sahiptir. Ayrıca mahkemenin yargı yetkisi ulusal mahkemelerin yargı yetkisini tamamlayıcı niteliktedir. Sonuç olarak uluslararası ceza mahkemesi yukarıda belirttiğimiz suçlar kapsamında yargılama yetkisine sahiptir. Uluslararası Ceza mahkemesi hakkında daha detaylı yazıya https://ilsaedergi.com/2016/04/08/uluslararasi-ceza-mahkemesi/ adresinden ulaşabilirsiniz. (Son Erişim Tarihi: 28.03.2017)

              Uluslararası silahlı çatışma hukuku kapsamında uluslararası ceza mahkemesinin kararlarına örnek olarak 1 Haziran 2012’de Muammer Kaddafi, oğlu Saif Kaddafi ve Abdullah Al-Senussi hakkında verilen tutuklama kararı gösterilebilir. Ancak Muammer Kaddafi’nin ölümü üzerine onun için olan tutuklama kararı düşmüş diğer iki kişi ise hala yakalanamamıştır. Konuyla ilgili dava adresi:  https://www.icc-cpi.int/libya/gaddafi (Son Erişim Tarihi: 28.03.2017)

 

                                                                KAYNAKÇA                   

Yücel Acer & İbrahim Kaya – Uluslararası Hukuk Ders Kitabı