CEZAEVİ YÖNETİMİNDE İNSAN HAKLARINI YANSITAN BİR YAKLAŞIM; CEZAEVİ KOŞULLARI VE İHLALLERİ

Yazar: Ayşenur GÜR

Editör: Tuna ÖZABUŞ

ÖZET 

Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki 5275 sayılı Kanun’un 3.maddesine göre; ‘’Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile temel amaç, hükümlülerin, yeniden suç işlemelerini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumsal kurallara saygılı ve sorumluluk taşıyan bir hayat biçimine uyumlarını kolaylaştırmaktır.’’ Buna göre hükümlü ve tutuklunun insan onuruna aykırı ve kötü koşullarda ıslah edilmesi ya da topluma kazandırılması söz konusu değildir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne üye devletler, Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında (2006) 2 sayılı Tavsiye Kararı ile cezaevi yönetimi ve personelin hükümlünün temel haklarının korunmasındaki rolünü vurgulamışlardır. İnsan onuruna uygun koşullarda barınma hükümlü ve tutuklu için bir hak olduğu kadar devlet bakımından da bir yükümlülüktür. Hükümlü ve tutuklunun kapasitenin üstünde koğuşlarda barındırılması, koşulları bulunmadıkça tek kişilik hücrelere konulmaması, barınma yerlerinin ısı, ışık, havalandırma gibi fiziki koşullarının uluslararası standartlara uygun olarak dizayn edilmesi gerekir. Bu kapsamda bu makalede mevzuatta ve uluslararası belge ve kararlar ışığında cezaevlerinde idari ve yargısal denetimin insan hakları ihlallerini önlemedeki etkisi, işkence ve diğer kötü muamele yasağı ve usul güvenceleri değerlendirilecektir. 

Anahtar kelimeler: Cezaevi koşulları, cezaevi denetimi, cezaevi ve güvenlik tedbirleri, avrupa cezaevi kuralları, cezaevi yönetimi ve personelleri, mevzuatta iskence ve kötü muamele yasağı. 

GİRİŞ 

İnsan haklarının uluslararası düzeyde korunması İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren büyük bir önem kazanmıştır. Dolayısıyla uluslararası koruma, tarihsel olarak insan hakları düşüncesi ve kavramı kadar eski bir olgu değildir. İkinci Dünya Savaşı sırasında insanlığa karşı işlenen suçlar, yönetici ve devlet adamlarına karşılıklı anlayışa dayanan birliğin oluşturulması, yeni bir Avrupa kurulması düşüncesini benimsemiştir. İşte bu anlayış içinde Avrupa’nın ilk siyasal kuruluşu olan Avrupa Konseyi, “Üyeleri arasında ortak varlıkları olan, ülkü ve ilkeleri korumak ve yaymak, ekonomik ve toplumsal girişimleri sağlamak” amacıyla 1949 yılında kurulmuştur. Bütün hak ve özgürlüklerin korunması ve güvence altına alınmasında olduğu gibi, 3. madde kapsamında işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı ceza ve muamele yasağının uygulanmasında da gerek sözleşmenin metninden, gerek komisyon kararlarından, gerekse AİHM’nin içtihatlarından bazı temel ölçütler çıkmış ve ulusal hukuk ve davranışların sınırlarını oluşturmaya başlamıştır. 3. maddenin sadece işkence ile mücadele nedeniyle uygulandığını iddia etmek yanıltıcı olur. Madde hükmünün getirdiği koruma, insan onuruna ve fiziksel bütünlüğüne karşı pek çok farklı saldırıyı kapsamaktadır. 3. maddede yer alan yasağın ne kadar geniş kapsamlı olduğu ve uygulamanın nasıl olması gerektiği verilen kararlarda görülmektedir.[1]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 9 Ekim 2012 tarihinde Türkiye Kararı’nda[2] oybirliği ile başvurucunun tutulma koşullarının insanlık dışı olduğunu belirterek Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir. AİHM, bu kararında Sözleşme’nin 3. maddesinin; devletin, her kişinin insanlık onuruna saygının gerektirdiği koşullarda tutulmasını sağlama, infaz biçiminin ilgiliyi çaresizliğe veya tutukluluk halinde kaçınılmaz acı seviyesini aşan hak ihlalleri denildiğinde uluslararası hukuk bağlamında ön başlık olarak incelenmesi gereken cezaevi koşulları insan hakları, kamu ve hukuk sisteminde önemli bir araştırma gereksinimi oluşturmaktadır[3].  

İnfaz sürecinde devletin hükümlüye yönelik pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Ayrıca hükümlü ve tutuklunun cezaevindeki diğer hükümlü ve tutuklular ile cezaevi personelinin onur kırıcı ve kötü muamele niteliğindeki davranışlarına karşı korunması da devlet adına bir yükümlülüktür. Hükümlünün cezaevinde bulunması temel hak ve özgürlüğünden yoksun kaldığı anlamına gelmez. Aynı şekilde devletin de tutuklu ve hükümlüye karşı başta onun yaşam hakkı olmak üzere maddi ve manevi varlığını koruyucu tedbirler olmak üzere yerine getirmesi gereken yükümlülükleri vardır. Konum olarak kapalı bir sistem içerisinde dış denetimin kısıtlı olduğu cezaevlerinde devletin bu yükümlülüklerini ihlal etmesi ve yükümlülüklerinin gereklerini yerine getirmede ihmalkâr davranması hak ihlallerinin doğmasına neden olmaktadır. Devletin cezalandırma hakkının olması devleti yükümlülüklerinden kurtarmaktan aksine hükümlünün cezalandırma sürecinde ıslahını sağlayacak çağdaş infaz rejimine uygun tedbirleri alma ve gerekli idari ve yargısal denetimleri sağlama yükümlülüğü vardır. Ancak uygulamada cezaevlerinin idari ve fiziksel yapısından kaynaklı sorunlar, çağdaş infaz rejiminin gereklerini yerine getirmede yetersiz personel durumu ve idari ve yargısal denetimin yetersizliği nedeniyle çok ciddi hak ihlallerinin yaşandığı gerek Anayasa Mahkemesi ve gerekse AİHM kararlarına yansımaktadır. 

Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır. İnfaz sürecinin hükümlü ve toplum bakımından beklenen bu sonucu verebilmesi bakımından infazın, uluslararası belgelerde belirtilen ilke ve kurallar, AİHM’nin belirlediği ölçütler ile 5275 sayılı Kanun’un “Hapis Cezalarının İnfazında Gözetilecek İlkeler” kenar başlıklı 6. maddesinde belirtilen ilkeler çerçevesinde yürütülmesi gerekir.[4] Buna göre; ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmelerinin sağlanması temin edilmelidir. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluğun, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilmesi ise en temel koşuldur. Dolayısıyla hükümlülerin, Anayasa’da yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir. Burada cezanın infazı sürecinde alınacak tedbirler ve yapılacak işlemler ile iyileştirme çalışmaları konusunda “kanunilik ve hukuka uygunluk” ilkelerinin esas alınacağı da madde metninde özellikle vurgulanmıştır. İnfaz sürecinde hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması bir zorunluluktur. İdarenin buna yönelik tedbirleri alması gerekir. Bu yükümlülüklerin yerine getirildiğinin denetimi noktasında infaz hâkimliklerine önemli görevler düşmektedir. 

Cezaevi koşullarına yönelik şikâyetlerin bu noktada somut çözümler getirilmek suretiyle incelenmesi esastır. Özellikle infaz hâkimliklerine ceza infaz kurumu içerisinde koğuşların fiziki ve sosyal şartlarından kaynaklı şikâyetler yoğunlukla gelmektedir. Bu taleplerin haklılığının tespiti ve çözüm bulunması adına kanun tarafından belirlenen kriterlerin yanı sıra evrensel ilke ve kurallar ile uluslararası belgelerde yer alan ölçütler esas alınmalıdır. Bu noktada Birleşmiş Milletler tarafından 30 Ağustos 1955 tarihinde kabul edilen ve 1977 yılında tadil edilmiş olan Mahpuslara Yönelik İşlemlere Dair Standart Minimum Kurallar, 1987 ve 2006 tarihli Avrupa Cezaevi Kuralları, Suç Problemlerine İlişkin Avrupa Komitesi tarafından Avrupa Cezaevi Kurallarına Yönelik Hazırlanan Yorum, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (2003) 22 sayılı Şartlı Tahliyeye İlişkin Tavsiye Kararı uluslararası ölçü bakımından önemli belgelerdir.[5]

Kişiye ithaf edilen suçtan dolayı bu evrede toplumsal olarak dışlama, gözaltına alınırken dahi yapılan işkenceler ve aşağılayıcı muamele, cezaevindeki kamu görevlileri tarafından insan onuruna ve haklarına yapılan hukuk dışı müdahale burada başlamaktadır. Çünkü kişi suçlu olmasa dahi hakkında yakalama kararı çıktığı anda psikolojik olarak suçlu hissetme, toplumdan dışlanma korkusu ve hüküm giyme korkusu başlamaktadır; bu duygular kişinin tutuklu yargılama evresine geçtikten sonra devam etmektedir. Buna yönelik Avrupa Konseyi Komitesi’nin tavsiye kararları bu durumu destekler niteliktedir.

AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ’NİN ÜYE DEVLETLERE AVRUPA CEZAEVİ KURALLARI HAKKINDA (2006) 2 SAYILI TAVSİYE KARARI 

Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi statüsünün 15. maddesi gereğince, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını göz önüne alarak; Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nde yürütülen çalışmaları ve özellikle, Komite’nin genel raporlarıyla oluşturduğu standartları da göz önüne alarak Kanun!da düzenlenen bir usule uygun olması ve başvurulan son tedbir olarak uygulanması dışında hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağını tekrarlayarak; hapis cezalarının infazında ve mahpusların iyileştirilmesi, emniyet, güvenlik ve disiplin ihtiyaçlarının hesaba katılmasını, aynı zamanda insanlık onurunu zedeleyen ve mahpuslara anlamlı meşgul edici faaliyetler ile iyileştirme programları sunan ve böylece onları toplumla yeniden bütünleşmeye hazırlayan cezaevi koşulları sağlanmasının gerekliliğini önemle belirterek; Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin, kendi cezaevi politikalarına ilişkin ortak ilkeleri güncellemelerinin ve bunlara uymaya devam etmelerinin önemli olduğunu düşünerek; daha da önemlisi, söz konusu ortak ilkelere uyulmasının, bu alandaki uluslararası işbirliğini artıracağını düşünerek; son yirmi senede Avrupa’da cezaevi alanındaki önemli gelişmeleri etkileyen sosyal değişikleri not ederek; cezaevi politika ve uygulamalarının belirli veçhelerine ilişkin olarak, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, 12 sayılı cezaevlerinde eğitim hakkında, 6 sayılı cezaevlerinde AIDS ve buna ilişkin sağlık problemleri dahil olmak üzere bulaşıcı hastalıkların kontrolünün cezaevine ait ve kriminolojik veçheleri hakkında, 12 sayılı ceza ve tedbirlerin uygulanması ile ilgili personel hakkında, 7 sayılı cezaevinde tıbbi bakımın ahlaki ve kurumsal yönleri hakkında, 22 sayılı cezaevi kalabalıklaşması ve cezaevi mevcudu enflasyonu hakkında,  22 sayılı şartlı salıverme hakkında ve; bu tavsiye kararı kabul edilirken, Bakan Delegeleri toplantılarına ilişkin prosedür kurallarının 10.2, c maddesinin uygulanması kapsamında, Danimarka temsilcisi, hükümetinin bu tavsiye kararının ekinin 43.2 maddesine uyup uymama hakkını saklı tutmuştur. Çünkü hücre disiplin cezası verilen mahpusun her gün doktor tarafından görülmesi gereğinin, bu personelin mahpusun daha fazla hücrede tutulmaya müsait olduğunun belirlenmesinde etkin olarak rol alması ihtimali bakımından ciddi etik endişeler yarattığı görüşündedir. 23 Sayılı Cezaevi İdarelerince Ömür Boyu Hapse ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkûm Edilen Mahpusların Yönetimi Hakkındaki Tavsiye Kararları’nda yer alan standartları bir kez daha onaylayarak; Mahpusların İyileştirilmesi İçin Birleşmiş Milletler Minimum Cezaevi Standart Kuralları’nı akılda tutarak; ceza politikaları, cezalandırma uygulamaları ve cezaevlerinin genel yönetimi konularında meydana gelen gelişmeleri yansıtması bakımından, Bakanlar Komitesi’nin 3 sayılı Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında Tavsiye Kararı’nın[6] gözden geçirilmesine ve güncellenmesine önemli oranda ihtiyaç bulunduğunu düşünerek, üye devletlerin hükümetlerine, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 3 sayılı Tavsiye Kararı’nın yerine geçecek olan bu tavsiye kararının ekinde yer alan kuralları, mevzuat, politika ve uygulamalarında rehber edinmelerini; bu tavsiye kararı ile beraberindeki açıklayıcı metninin tercüme edilerek özellikle adli makamlara, cezaevi personeline ve bireysel olarak mahpuslara olmak üzere mümkün olabilen en geniş şekilde dağıtımını sağlamalarını tavsiye eder. 

CEZAEVİ YÖNETİMİ VE PERSONELİNİN HÜKÜMLÜNÜN TEMEL HAKLARININ KORUNMASINDAKİ ROLÜ 

Anayasa ve yasalar ile uluslararası sözleşme ve belgelerde belirlenen esaslar çerçevesinde etkin, ıslah edici ve onarıcı bir infaz sürecinin yaşanması noktasında ana sorumluluk merkezi cezaevi idaresi ve personelidir. Temel mevzuat hükümlerinin kanun koyucunun amacı doğrultusunda yorumlanıp uygulanması, cezaevi uygulamalarının etkin, ıslah edici ve onarıcı olması bakımından önemlidir. Bunun temini bakımından cezaevi idaresi ve personelinin bu noktada yetkin olması ile iyi niyet ve etik değerlerin hâkim olduğu bir yönetim anlayışına sahip olması lazımdır. Yapılan işlemin kanunun amacından uzaklaşmadan ve hükümlünün aleyhine yorumlanmadan fayda-zarar analizi çerçevesinde uygulanabilmesi için cezaevi idaresinin yetkin olması, iyi niyetli hareket etmesi ve etik değerlere sahip bir yönetim anlayışını esas alması gerekir. Kanun hükümlerinin hükümlü aleyhine ve zarar verici bir şekilde uygulanması nedeniyle bu işlemler denetim yoluyla iptal edilse de yönetim anlayışından kaynaklı olarak infaz süreci etkin, ıslah edici ve onarıcı olmaktan uzak olacaktır. Bir noktada infaz süreci cezaevi idaresinin hükümlü ve tutuklulara karşı orantısız bir güçle hükmettiği, insanlık dışı ve onur kırıcı uygulamaların ortaya çıktığı yıkıcı bir sürece dönüşebilir. İnfazın etkin, ıslah edici ve onarıcı bir şekilde yerine getirilebilmesi için cezaevi idaresinin hem kendi personelini hem de hükümlüleri iyi bir yönetim anlayışı ile sürece dâhil etmesi gerekir. Hem cezaevi idaresinin hem de personelinin hükümlülere yönelik geliştirdiği her bir uygulamanın veya davranış biçiminin fayda-zarar analizinin iyi yapılması gerekir. Her ne kadar cezaevleri yüksek duvarları, tel örgüleri, kilitli kapıları ve demir parmaklı pencereleri gibi fiziki yapılarıyla ön plana çıksa da cezaevinde en önemli faktör insandır. Bu nedenle cezaevindeki insan unsurunu oluşturan mahkûmlar ve cezaevi personeli arasındaki pozitif ilişki ve iletişimin iyi bir seviyede olması gerekir. Bunun için de hem cezaevi idaresinin hem de hükümlülerin iyi idare edilmeleri ve denetlenmeleri gerekmektedir. Ayrıca cezaevi idaresinin kendi personelini yaptığı görevin amacını yerine getirmek noktasında iyi motive etmesi ve bu konuda kararlı olması gerekir. Meslek içi eğitim kursları ile sosyal ve psikolojik rehabilitasyon seminerleri vasıtasıyla personelin bu konudaki bilinçlenmesi sağlanmalıdır. Cezaevi idaresinin kendisine gelecek hükümlüleri seçme şansı bulunmasa da hükümlülerle muhatap olacak ve infazın etkin, ıslah edici ve onarıcı olmasını sağlamak için görevlendireceği personeli seçme imkânı vardır. Bu noktada personelin dikkatle seçilmesi, gerekli eğitimin verilmesi, denetlenmesi ve desteklenmesi gerekir. Bütün belirtilen bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde cezaevi idaresi ve personelinin; mahkûmlara iyi, insani ve adil bir şekilde davranmak, bütün mahkûmların emniyette olmasını sağlamak, tehlikeli mahkûmların kaçmasını önlemek, cezaevlerinde asayiş ve düzen olmasını sağlamak, mahkûmlara mahkûmiyet sürelerini olumlu bir şekilde değerlendirme fırsatı vererek tahliye edildikten sonra yeniden topluma katılabilmelerini sağlamak gibi önemli görev ve sorumlulukları vardır. Hükümlünün telefonla haberleşme hakkından (Hükümlü hakları m.66), hükümlünün giydirilmesi (m. 64), barındırılması (m. 63), beslenmesi (m. 72), tedavi ve muayene isteklerinin yerine getirilmesi (m. 71) hukuken tanınan haklar olmasına rağmen ihlal edilip hukuk dışına çıkılmaktadır.[7] Bu saydığımız ana başlıklar önemli bir etken maddesi olduğu için cezaevindeki koşulları önümüze sermektedir. Dünyadaki bütün cezaevi sistemlerinde kullanılmak üzere ölçü olarak kullanılacak ilkelerin, her ülkeye uygulanabilir olması gerekmektedir. 

Gelişmiş batı ülkelerinde, suçluların cezalandırılmasından çok ıslah edilmeleri yönünde giderek artan bir eğilim dikkat çekmekle birlikte bazı dönemlerde, suçlulara yönelik sert ve radikal tutumların benimsenip uygulandığı da bir gerçektir. Diğer bir deyişle, her ne kadar çağdaş toplumlarda cezaevlerinin bir cezalandırma ve intikam almanın ötesinde türetmen veya ıslah edici faaliyetlerin yoğunluklu olarak sürdürülmesi gerektiği mekanlar olarak görülmesi gerektiği ifade edilse de belirli dönemlerde, cezaevindeki mahkumlara yönelik tutumun iyileştirici olmaktan çok cezalandırıcı niteliğinin daha ağır bastığı gözlemlenmiştir. Aynı şekilde, kriminologlar arasında da cezaevlerinde suçlulara yönelik nasıl bir politikanın izlenmesi gerektiği hususu sıklıkla tartışmalara konu olmuştur. 

Cezaevi mahkumlara yönelik nasıl bir eylem stratejisinin benimsenmesi gerektiği konusundaki perspektifler genel olarak iki genel başlık altında ele alınabilir. Birinci yaklaşım, suçlulara yönelik tutumun katı/acımasız olması gerektiğini öngörmekte ve dolayısıyla cezalandırmayı merkeze alan bir nitelik arz etmektedir. İkinci yaklaşım ise, birinci yaklaşımın aksine, suç işleyenlere daha hoşgörülü bir tutumun takınılması gerekliliği ileri sürülmekte ve bu sebeple de bu yaklaşım, rehabilitasyon çalışmalarının önemini vurgulamaktadır. Bu iki temel yaklaşım; cezaevlerinin, cezalandırıcı mı yoksa ıslah edici kurumlar mı olduğu noktasında yaşanan farklı bakış açılarının, tartışmaların bir uzantısı niteliğindedir. 

Aslında cezaevinin fonksiyonlarına ilişkin bu farklı yaklaşımlar, bireylerin niçin suçlu hale geldikleri yönündeki açıklamalarla da yakından ilintilidir. Kriminalitenin bireylerin içinde bulundukları olumsuz veya dezavantajlı pozisyonlarından kaynaklandığını ileri süren bazı kriminologlar, suçluların cezalandırılmalarından çok ıslah edilmelerini savunmaktadırlar. Çünkü bu kriminologlara göre, birey suç işlemeye toplumsal unsurlar veya sorunlar tarafından sürüklenmiştir. Cezaevinin amacı bu nedenle, suçlu bireyleri iyileştirip yeniden topluma kazandırmak olmalıdır. Bireyin rasyonel ve bilinçli bir tercih ile suç işlediğini varsayan diğer yaklaşım da, bireyin cezalandırılması gerektiğini ve dolayısıyla da cezaevinin temel fonksiyonun cezalandırma olduğunu ileri sürmektedir. Suçlulara yönelik tutumun katı ve acımasız olması gerektiğini ileri süren yaklaşım, cezaevinin fonksiyonunu büyük ölçüde cezalandırma ile sınırlamaktadır. İşledikleri suç eyleminden dolayı gerek suç mağduru gerekse de toplumdaki diğer bireyler tarafından suçluların cezalandırılmaları yönündeki beklentilerinin, bu yaklaşımın temel dayanaklarından birisi oluşturduğu bir gerçektir. Örneğin tecavüze uğramış veya gasp edilmiş bir mağdurun veya toplumun diğer bireylerinin en büyük amacı, bu eylemi gerçekleştirenin/gerçekleştirenlerin ağır bir biçimde cezalandırılmalarıdır. Suçluların cezaevlerinde ağır koşullara tabi tutulmalarını öngören yaklaşım, misilleme görüş olarak nitelendirilmektedir. Hiç kuşkusuz bu yaklaşımın temelinde, suçlunun suç davranışını bilinçli, rasyonel bir irade ile gerçekleştirdiği ve dolayısıyla işlediği suç eyleminden dolayı sorumlu olduğu düşüncesi yatmaktadır. Hapsetmenin veya cezai yaptırımların amacının, bu iki yaklaşımdan (cezalandırılma mı ıslah edilme mi) hangisi olması gerektiğine ilişkin tartışma günümüzde de devam etmektedir. Bu tartışma önemli ölçüde, bu yaklaşımlardan hangisinin suçu engellemede daha etkili olduğu sorusuna verilen yanıtlar ile ilintili görünmektedir. 

MEVZUATTA İŞKENCE VE DİĞER KÖTÜ MUÂMELE YASAĞI VE USUL GÜVENCELERİ 

2005 yılından bu yana değişik dönemlerde mevzuatta işkence yasağının mutlaklığını zedeleyecek pek çok olumsuz düzenleme yapılagelmiştir. 2015 temmuz ile başlayan süreçle birlikte, bilhassa da OHAL döneminde, bu mevzuat değişiklikleri sistematik bir hal almıştır. Bu yaklaşım OHAL uygulamasına son verildikten sonra dahi sürdürülmektedir. 

14 Temmuz 2016 tarihinde çıkarılan 6722 sayılı Kanun’a göre operasyonlara katılan askeri personelin işkence ve diğer kötü muamele iddialarına yönelik soruşturulması özel izin prosedürüne tabi kılınmış, geriye dönük olarak cezasızlık zırhı tesis edilmiştir. Keza OHAL Kararnamesi ile OHAL ile ilgili işlerde karar veren ve görev alan kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluklarının olmayacağı düzenlenmiş, mutlak dokunulmazlık getirilmiştir. 

İşkencenin önlenmesinde önemli bir rolü olan ancak yıllardır uygulamada büyük ölçüde ihmal edilen kişiye gözaltı hakkında bilgilendirme, üçüncü taraflara bilgi verme, avukata erişim, hekime erişim, uygun ortamlarda uygun muayenelerin gerçekleştirilmesi ve usulüne uygun raporların düzenlenmesi, hukukilik denetimi için süratle yargısal makama başvurulabilmesi, gözaltı kayıtlarının düzgün tutulması, bağımsız izlemelerin mümkün olması başlıklarında toplanabilecek usul güvenceleri, OHAL sürecinde KHK’lar ile yapılan yasal düzenlemeler sonucu önemli ölçüde tahrip olmuştur. Bu tahribatın etkileri bugün de devam etmektedir. 

Anayasa Mahkemesi’nin 29 Kasım 2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 24 Temmuz 2019 tarihli 2018/73 E, 2019/65 K sayılı kararı ile OHAL döneminde yapılan daha sonra kalıcı hale getirilen olumsuz düzenlemelerden sadece tutukluların avukatlar ile görüşmelerindeki kimi kısıtlamaları düzenleyen maddelere dair iptal kararı vermiş, diğerlerinin geçerliliğini ise korumuştur. Bu karar ile tutukluların avukatları ile görüşmelerine Cumhuriyet Savcısının kararıyla kısıtlama getirilebileceği düzenlemelerden olan 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 59. Maddesinin (5) ve (10) numaralı fıkralarında düzenlenen, “Görüşmelerin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesi, tutuklu ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli bulundurulması, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki anlaşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulması” hükümleri iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararından sadece dört ay sonra 29 Mart 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’te iptal edilen tüm maddelere neredeyse aynı sözcüklerle yer verilmiştir. Mevzuat düzenlemelerindeki hukuk dışı yaklaşım ve keyfiyetin bir göstergesi olan bu kısa öykü, aynı zamanda hukuka saygıda ve değerlerde yaşanan tahribatın ulaştığı boyutu da ortaya koymaktadır. Covid-19 salgınının yarattığı tehdit öne sürülerek hızla TBMM’den geçirilen ve 15 Nisan 2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, “7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun”[8] ile başta işkence yasağı ihlali olmak üzere çok sayıda insan hakları ihlalinin cezasız kalmasının yolu açılmış oldu. Düzenlemede “kasten öldürme ve işkence” suçu kapsam dışında bırakılmakla birlikte “kasten yaralama sonucunda ölüme sebebiyet verme” ve “taksirle ölüme sebebiyet verme’” suçlarından hüküm giyenlerin koşullu salıverme oranları indirilmiş ve denetimli serbestlik hükümlerinden kolaylıkla yararlanmaları sağlanmıştır. Bu ise, hukuka aykırı biçimde güç kullanarak yaşama hakkı ihlaline yol açtığı için hüküm giyen veya giyme ihtimali olan çok sayıda kolluk görevlisinin kısa süre içinde özgürlüğüne kavuşması anlamına gelmektedir.

ULUSLARARASI BELGE VE KARARLAR IŞIĞINDA CEZAEVLERİNDEKİ İDARİ VE YARGISAL DENETİMİN İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİ ÖNLEMEDEKİ ETKİSİ 

Çağdaş ceza infaz sisteminde insani bir infaz rejiminin oluşturulabilmesi bakımından infaz sürecindeki kişi ve kurumların evrensel değerler çerçevesinde hareket etmesi gerekmektedir. İnfazın çağdaş esaslar çerçevesinde tamamlanması noktasında ise etkin, ıslah edici ve onarıcı tedbirler, denetimler ve uygulamalar önemli olduğu kadar bu tedbir, denetim ve uygulamaları hayata geçirecek çağdaş infaz kurumlarına ve çağdaş infaz sistemine uygun eğitilmiş cezaevi personeline ihtiyaç vardır. Bunun yanında infaz kurumu ve personelinin etkin idari ve yargısal denetime tabi tutulması da önem arz etmektedir. Zira infaz sürecindeki uygulama ve tedbirlerin denetimsiz ve idarenin takdirine bırakılması çağdaş infaz rejimine hâkim olan ilkelere aykırı olacağı gibi keyfi uygulama ve tedbirler nedeniyle ciddi hak ihlallerine neden olacaktır. 

Diğer taraftan infaz sürecinde dikkate alınması gereken bir diğer husus ise kurum düzen, disiplin ve güvenliğinin sağlanmasıdır. Bunların temini için de kaçınılmaz olarak alınması gereken tedbirler olacaktır. İnfazın belirlenen amaçlar çerçevesinde tamamlanması sürecinde hükümlünün uyması gereken yükümlülükleri ve idarenin de kurumun düzen, disiplin ve güvenliğinin sağlanması için alması gereken tedbirler olsa da bu tedbirlerin hükümlünün uluslararası belgelerde, Anayasa’da ve yasalarda düzenlenmiş haklarını ihlal etmemesi gerekmektedir. Bu noktada infaz sürecinde hükümlünün temel haklarının muhafazası ve topluma yeniden kazandırılması ile kurum düzeninin, disiplininin ve güvenliğinin sağlanması gibi temel amaçların birlikte göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Burada kurum düzendisiplin ve güvenliği ile hükümlünün hakları arasında bir denge kurulması gerekir. Kurumun düzen, disiplin ve güvenliği ile hükümlünün hak ve özgürlerinin korunması noktasında Birleşmiş Milletler tarafından 30 Ağustos 1955 tarihinde kabul edilen ve 1977 yılında tadil edilmiş olan Mahpuslara Yönelik İşlemlere Dair Standart Minimum Kurallar, 1987 ve 2006 tarihli Avrupa Cezaevi Kuralları, Suç Problemlerine İlişkin Avrupa Komitesi tarafından Avrupa Cezaevi Kurallarına Yönelik Hazırlanan Yorum, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ’nin (2003) 22 sayılı Şartlı Tahliyeye İlişkin Tavsiye Kararı önemli ölçüler ortaya koymaktadır.[9]

Diğer taraftan infaz sürecinde hükümlünün hak ve yükümlülükleri olduğu gibi Devletin de hükümlüye yönelik pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Burada temel amaç çağdaş infaz ilkeleri çerçevesinde bir denge sağlamaktır. Dengenin sağlanması ve sürdürülmesi noktasında ise cezaevlerinin idari ve yargısal denetimi hayati fonksiyona sahiptir.

CEZANIN İNSAN ONURUNA SAYGI İLKESİ’NE UYGUN İNFAZ EDİLMESİ 

Özgürlükçü demokrasilerde insan onurunun her koşulda korunması ilkesi ve devletin insan onurunun koruyucusu olma yükümlülüğü hayatın her alanında olduğu gibi cezaların infazı sürecinde de devam eden bir yükümlülüktür. İnfazın insanileştirilmesi olarak da ifade edebileceğimiz infazın insan onuruna uygun olması ilkesi esasen AİHS’nin 3. maddesinin bir gereği olarak cezaların infazında gözetilmesi gereken bir diğer temel ilkedir. 5275 sayılı Kanun’un “İnfazda temel ilke” kenar başlıklı 2. maddesinin ikinci fıkrasında ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunamayacağı hüküm altına alınmıştır.[10] Bu noktadaki temel amaç ve mücadele infazın insan onuruna uygun yapılmasıdır. Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesi uyarınca da hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluğun, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilmesi gerekir.[11] Hukuk devletinin varlığının hayatın her alanında gözetilmesi gerektiği dikkate alındığında cezaevleri de hukuk devletinin hâkim olduğu alanlardır. Hukuk devleti olmanın gereği olarak cezaların ‘insan onuruna saygı ilkesi’ çerçevesinde infazı gerekir. Kişinin suçlu olması onun onurunun yok sayılması sonucunu doğurmamaktadır. Cezasının infazı sırasında suçlunun bir insan olduğu, nesne olmadığı göz ardı edilmemelidir. 

İnsan onuru, ceza hukukunun olduğu gibi infaz hukukunun da Magna Carta ’sıdır. Bu nedenle her türlü işlem, karar ve faaliyette dikkate alınması gereken en temel değerdir. İnsan onuruna saygı ilkesi gereğince cezaevinde tutuklu ve hükümlüler insan onuruna aykırı davranış ve uygulamalara maruz bırakılamaz ya da işkence ve insanlık dışı kötü muamelelere tabi tutulamaz. Kişinin suçu veya cezası ne olursa olsun bu tip uygulamalar insanlığa karşı işlenmiş eylemler olacaktır. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, cezaevi görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan onuru ve haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir. Ceza infaz kurumlarında işkence ve kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar ceza infaz kurumu idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetim hataları veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Bu nedenle mahkûmlar için bir ceza infaz kurumundaki yaşam tüm yönleriyle değerlendirilmelidir. Ceza infaz kurumlarındaki yaşam, mahkûmlara sunulan aktivitelerin genişliğinden mahkûmlar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar geniş bir alanda değerlendirilmelidir. Bu noktada Anayasa’nın 17. maddesi, ceza infaz kurumunda tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokulmaması gerekir.[12] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmenin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulayarak terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme’nin -mağdurların davranışlarından bağımsız olarak- işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemleri yasakladığını belirtmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme’nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği de içtihatlarda vurgulanmıştır. AİHM, başvuruya konu olaylarda başvurucuların aşağılanmasını ve alçaltılmasını amaçlayan bir muameleye dair herhangi belirtinin olmadığı hâllerde de muamelenin amacının mağdurları küçük düşürmek ya da alçaltmak olup olmadığı sorunu değerlendirmeye alınacak bir faktör olmasına rağmen böyle bir amacın yokluğunun Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlaline engel olmayacağını belirtmektedir. AİHM, somut olayın kendine özgü koşullarını dikkate alarak başvurucunun çok uzun bir süre katlanmak zorunda kaldığı tutukluluk koşullarının ciddi ruhsal hastalık ve acıya neden olabileceğini, insanlık onurunu zedeleyebileceğini, aşağılanma ve alçaltılmaya neden olan böylesi duyguları ortaya çıkarabileceğini dikkate aldığını belirtmektedir.[13]

SONUÇ 

İnfaz sürecinde hükümlünün hak ve yükümlülükleri olduğu gibi devletin de hükümlüye yönelik pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Hükümlünün cezaevinde bulanması temel hak ve özgürlüğünden yoksun kaldığı anlamına gelmez. Cezaevi koşullarında bu haklarını kullanmaya devam edecektir. Bu noktada devletin tutuklu ve hükümlüye karşı başta onun yaşam hakkı olmak üzere temel hakları ile maddi ve manevi varlığını koruyucu tedbirleri almak yükümlülüğü vardır. Konum olarak kapalı bir sistem içerisinde dış denetimin kısıtlı olduğu cezaevlerinde devletin bu yükümlülüklerini ihlal etmesi ve yükümlülüklerinin gereklerini yerine getirmede ihmalkâr davranmak hak ihlallerinin doğmasına neden olmaktadır. Devletin cezalandırma hakkının olması devleti yükümlülüklerinden kurtarmamakta aksine hükümlünün cezalandırma sürecinde ıslahını sağlayacak çağdaş infaz rejimine uygun tedbirleri alması ve gerekli idari ve yargısal denetimleri sağlama yükümlülüğü vardır. Burada temel amaç çağdaş infaz ilkeleri çerçevesinde bir denge sağlamaktır. Dengenin sağlanması ve sürdürülmesi noktasında ise cezaevlerinin idari ve yargısal denetimi hayati fonksiyona sahiptir. Çağdaş ceza infaz sisteminde cezaevlerinin idari ve yargısal denetiminin etkin olarak yapılması önem arz etmektedir. Türk hukukunda cezaevlerinde kurum veya Cumhuriyet Savcısı tarafından infaza ilişkin gerçekleştirilen işlem, karar ve uygulamalara yönelik denetim, itiraz ve karar mercii infaz hâkimlikleridir. İnfaz sürecinin ve cezaevlerinin denetiminde idari denetimler önem arz etse de hükümlü ve tutuklunun hak ve özgürlüklerinin korunması ve infazın kanunilik ilkesi çerçevesinde evrensel hukuk ilkelerine uygun olarak yürütüldüğünün denetimi noktasında yargısal denetim daha önemli bir fonksiyona sahiptir. Zira yargısal denetim sürdürülebilir, doğrudan sonuç doğurucu ve bağlayıcı bir denetim yöntemidir. Aynı şekilde ceza infaz kurumları idare olarak bağlı bulundukları Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından sürekli olarak denetim altındadır. Yargısal bir makam olan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın denetimi temel olarak idari bir denetimdir. Uygulamada Cumhuriyet Başsavcısı tarafından infaz işlemlerini takip eden infaz savcısı ve ceza infaz kurumlarından sorumlu cezaevi savcısı görevlendirilir. Cumhuriyet Başsavcısı veya görevlendireceği Cumhuriyet Savcısı, kurumun mevzuata göre yönetilmesini ve infaz hizmetlerinin temel insan haklarına uygun olarak yerine getirilmesini ister ve denetler. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın infazın pozitif hukuka uygun olarak yürütüldüğünü denetleme noktasında sorumluluğu bulunmaktadır. Cumhuriyet Başsavcısı’nın savcılar üzerinde gözetim ve denetim yetki ve görevi bulunduğundan dolayı infaza gelen hükmü sonuna kadar takiple yetkili kılınan infaz savcılığının infazın hak ihlaline neden olmayacak şekilde yürütülmesi ve cezaevlerini denetleme ile görevlendirilen savcının da etkin idari denetim yapma yükümlülüğü vardır. Bu denetim görevi infaz ve cezaevi savcılığının kendi işlem, karar ve faaliyetlerinde olduğu kadar infazın yerine getirildiği cezaevinde de yapılması esastır. İdari denetimin diğer ayağını ise uluslararası ve belge kanunlarda yetki verilen ulusal ve uluslararası denetim mekanizmaları oluşturur. Bu kurumların ortak hedefi cezaevlerinde insan hakları ihlallerini engellemek ve kişilerin burada insani değerlere uygun barınakları temin etmektir. Kanunlarda belirtilen idari ve yargısal denetim mekanizmaları bulunmakla birlikte esas olan bu mekanizmaların etkin ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde hareket etmesidir. Yaşanan hak ihlalleri konusunda ivedi harekete geçilmesi ve hassas davranılması esastır. Aksi halde kağıt üzerinde bulunan bir denetimin hak ihlallerini engellemede hiçbir fonksiyonu olmayacaktır. Özellikle yargısal mercilerin yaptığı idari ve yargısal denetimler doğrudan sonuç doğurduğundan ayrı bir öneme sahiptir. Bu kapsamda infaz hâkimliklerinin ve infazdan ve cezaevinden sorumlu olan Cumhuriyet Savcıları’nın ve Başsavcılıkları’nın etkin bir rol üstlenmesi gerekir. Yaşanan hak ihlalleri konusunda şeffaf olması, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ve sorumlular hakkında ivedi hareket edilmesi gerekmektedir. En önemlisi de bu denetimlerin yapılması sırasında cezaevi yönetimi ve personelini koruyucu bir üsluptan uzak durulması ve sıfır toleransla hareket edilmesi hak ihlallerinin önlenmesinde önemlidir. 

KAYNAKÇA 

* Altıparmak, K. (2015). Anayasa Mahkemesinin Zor Sorusu: İşkence ve Kötü Muamele, Ama Hangisi?,  Anayasa Yargısı, 31(1), 145-184. 

* ARAS / Bahattin/ GÜVERCİN, İnfaz Hukuku, 1. Baskı, Yetkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s.38. 

* ATALAY, Osman/ÖZGELEN, Mustafa Safa, İnfaz Hukuku Ders Kitabı, Türkiye Adalet Akademisi Yayını No: 25, Ankara, Kasım 2013, s. 10

* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı: Peers-Yunanistan, B.N:28524/95,19.04.2001, http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-5941(E.T:27.02.2017)

* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı: Raninen-Finlandiya, B.N:2 0972/92, 16.12.1997,      http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-58123 (E.T:27.02.2017).

* Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü İşbirliği Müdürlüğü
Hukuk ve İnsan Hakları Kapasite Geliştirme Dairesi Cezaevleri ve Polis Birimi, F-67075 Strasbourg Cedex, France/ 2011 

* Avrupa Cezaevi Kuralları, Tutuklulara Uygulanacak Muameleler İçin Temel İlkeler, Evrensel Metinler, Hukukbook, 2022, https://hukukbook.com/avrupa-cezaevi-kurallari/, (son erişim tarihi: 04.03.2023)

* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 46. Madde Rehberi, ‘Kararların Bağlayıcılığı ve İcrası’ 1. baskı, 2021, (M.A./Fransa, 2018, § 91; Hirsi Jamaa ve diğerleri/İtalya, 2012, § 211). 

* Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 1969 tarihli Yunanistan Davası ile ilgili Raporu,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 12 Nolu Protokol-Açıklayıcı Rapor, orijinal metni: https://rm.coe.int/CoERMPublicCommonSearchServices/DisplayDC

* AYM 24/7/2019 Tarihli ve E: 2018/73, K: 2019/65 Sayılı Kararı

AYM Turan Günana Kararı, Başvuru No: 2013/3550, K.T: 19/11/2014, Prg. 39.

* Bahattin ARAS, Hacettepe HFD, 12(2), 2022, 1297-1345 

* Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar (Nelson Mandela Kuralları) https://tihv.org.tr , İET: 12/03/2022.

* Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik

* ÖZMEN, Metin, Türkiye’de Cezaevlerinin İdari Açıdan Denetimi, Gazi Üniversitesi SosyalBilimler/ https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/291202009362519820191517 05tavsiye_kararlari.pdf., İET:22/09/2022

* Reidy, Aisling, ‘İşkencenin Yasaklanması’, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin uygulanmasına ilişkin kılavuz, Adalet Bakanlığı Yayınları, 2002, s. 7 

* Ünal, Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Basımevi, Ankara, 2001, s. 66. Doğan, Bülent ve Seven, Huriye, “İnsan Hakları Sorunu Olarak İşkence”, Türk İdare Dergisi, Sayı 438, Mart 2003, s. 101., TBB Dergisi, Sayı 75, 2008


[1] ÖZGENÇ, İzzet / ŞAHİN, Cumhur, İnfaz Hukuku, 4. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s.15-29; KIZILASLAN, Hakan, “Yeni Ceza İnfaz Sistemimizin Ana İlkeleri Ve Uygulama”, https://docplayer.biz.tr/27586911-Yeni-ceza-infaz-sistemimizin-ana-ilkeleri-ve-uygulama.html, İET: 20/06/2022, s.2; Hukukun Evrensel İlkeleri ve Özel Görevli Mahkemeler, İstanbul Barosu Paneli, 18 Kasım 2011, s.9.
CENGİZ, Serkan, “X/Türkiye Kararının Uygulanması (Başvuru no: 24626/09 • Karar Tarihi: 9 Ekim 2012)”, İzleme Raporu, https://serkancengiz.av.tr/fileadmin/articles/X_-TurkiyeRaporu.pdf, İET:21/03/2021, s.14-15. 

[2] Boyar, s. 138; Gözübüyük/Gölcüklü, s. 213; Kalabalık, s. 404; Doğru/Nalbant, s. 136; Demirbaş, s. 53-54; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı: İrlanda-Birleşik Krallık, B.N:26565/05, 18.01.1978, http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-101619 (E.T: 04.03.2017). 

Boyar, s. 137; Gözübüyük/Gölcüklü, s. 213-214; Doğru/Nalbant, s. 126; Demirbaş, s. 57; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı: Costello-Roberts-Birleşik Krallık, B.N:13134/87, 25.03.1993, http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-57804 (E.T:27.02.2017). Gözübüyük/Gölcüklü, s. 214; Doğru/Nalbant, s. 136; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı: Dougoz-Yunanistan, B.N:40907/98, 06.03.2001, http://hudoc.echr. coe.int/tur?i=001-59338 (E.T:27.02.2017).Gözübüyük/Gölcüklü, s. 214. 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı: Peers-Yunanistan, B.N:28524/95,19.04.2001, http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-5941(E.T:27.02.2017); Raninen-Finlandiya, B.N:2 0972/92, 16.12.1997,       http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-58123 (E.T:27.02.2017).

[3] ATALAY, Osman/ÖZGELEN, Mustafa Safa, İnfaz Hukuku Ders Kitabı, Türkiye Adalet Akademisi Yayını No: 25, Ankara, Kasım 2013, s. 10; ARAS / Bahattin/ GÜVERCİN, İnfaz Hukuku, 1. Baskı, Yetkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s.38. 

[4] Avrupa Konseyi Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara, 2005, s. 14. 

Reidy, Aisling, ‘İşkencenin Yasaklanması’, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin uygulanmasına ilişkin kılavuz, Adalet Bakanlığı Yayınları, 2002, s. 7 

[5]“https://www.echr.coe.int/Pages/home.aspx?p=home”;AnayasaMahkemesi “https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/”. Kanun No: 5275, Kanun Kabul Tarihi: 13/12/2004, Resmî Gazete’de Yayımlandığı Tarih: 29/12/2004, Sayı: 25685 

[6] Avrupa Konseyi, İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü İşbirliği Müdürlüğü, Hukuk ve İnsan Hakları Kapasite Geliştirme Dairesi, Cezaevleri ve Polis Birimi, 67075 Strasbourg Cedex, Fransa.

[7] Kanun No: 5275, Kanun Kabul Tarihi: 13/12/2004, Resmî Gazete’de Yayımlandığı Tarih: 29/12/2004, Sayı: DEMİRBAŞ, Timur, İnfaz Hukuku, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s. 183. 

Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar (Nelson Mandela Kuralları) https://tihv.org.tr, İET: 12/03/2022. 

[8] Altıparmak, K. (2015). Anayasa Mahkemesinin Zor Sorusu: İşkence ve Kötü Muamele, Ama Hangisi?,  Anayasa Yargısı, 31(1), 145-184.

[9] https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/29120200936251982019151705tavsiye_kararlari.pdf,adresinden, İET:22/09/2022

[10] Özbek, s. 64
Özgenç, İzzet / Şahin, Cumhur: İnfaz Hukuku, 4. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara,
2021, s.15-29; Kızılaslan, s.2; Hukukun Evrensel İlkeleri ve Özel Görevli Mahke- meler, İstanbul Barosu Paneli, 18 Kasım 2011, s.9 

[11]Uluslararası Cezaevi Araştırmaları Merkezi, Londra, 2002. s.13.
COYLE, Andrew, Cezaevi Yönetimine İnsan Haklarını Göz Önüne Alan Bir Yaklaşım, Yayınlayan: 1302 Aras Hacettepe HFD, 12(2), 2022, 1297-1345

[12] AYM Turan Günana Kararı, Başvuru No: 2013/3550, K.T: 19/11/2014, Prg. 39.

[13] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 46. Madde Rehberi Kararların Bağlayıcılığı ve İcrası, Birinci baskı, 31 Ocak 2020, (M.A./Fransa, 2018, § 91; Hirsi Jamaa ve diğerleri/İtalya, 2012, § 211). 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir