TÜRKİYE’DE PARALEL İTHALAT

Yazar: Ege BEKAR*

Editör: Tuna ÖZABUŞ**

Bu yazıda özellikle Türkiye’de ticari hayatın çokça içerisinde olan paralel ithalat, unsurları, ülkemizdeki düzenlenişi ve uygulamalarıyla ilgili temel bilgilere ulaşabilirsiniz.

Öncelikle paralel ithalatın ne olduğunun ve hangi ilkeler ışığında ortaya çıktığının incelenmesinde fayda vardır. Bilindiği üzere tescilli ürün pazarlayan şirketlerin sahip oldukları markalar ve üzerinde hak sahibi oldukları bu markalardan doğan birtakım hakları mevcuttur. Ancak sürekli olarak büyüyen ve genişleyen piyasalarda marka sahiplerine tanınan hakların belli sınırlamalara tabi tutulmaması piyasa hareketliliğini olumsuz etkileyecek; ulaşılmak istenen canlılığın sağlanmasını ve bu nedenle de dünya genelinde ticaret hacmini oldukça küçültecektir. Bundan dolayı marka hakkının sınırları hukuk düzenlerince irdelenmekte ve düzenlemelere tabi tutulmaktadır. Bu düzenlemelerden önemli bir tanesi ise bu yazıda ele alacağımız paralel ithalata cevaz veren hakkın tükenmesi ilkesidir.

Bu ilkeye göre göre markalı bir ürün piyasaya (bu bağlamda ülkelerin pozitif hukuklarında kabul edilmiş düzenlemeler altında piyasa kavramından ne anlaşılması gerektiği aşağıda açıklanmıştır) marka sahibi veya marka sahibince yetkilendirilmiş bir başkası tarafından sunulduktan sonra, bu malla küçük de olsa bir farklılık taşımayan – orijinal olmasına rağmen kumaş kalitesi farklı bir tekstil ürünü veya yazılımsal ve donanımsal olarak özdeş olsa da Türkçe klavye yerine İngilizce klavye takılmış bir bilgisayar gibi – yani özgün mal olan ürünler, yetkili olmayan satıcılarca da marka hakkı ihlali oluşturmaksızın satışa konu olabilmektedir.1 Örneğin, gözlük üreticisi ve satıcısı G markası ilkbahar/yaz kreasyonu güneş gözlüklerini distribütör D’yi yetkilendirerek Ü ülkesinde satışa sunduktan sonra, tükenme ilkesinin benimsendiği belirlenmiş bir coğrafi alan içerisinde D veya Ü ile hiçbir ilişkisi bulunmayan esnaf E veya market M; bu ürünleri hukuka uygun biçimde eline geçirip satışını marka hakkını ihlal ediyor olmaksızın yapabilir, pazarlama faaliyetleri kapsamında reklama konu edebilir, meğerki bu satış veya pazarlama faaliyeti ürünü zedeleyebilecek nitelikte bir hal alsın.

Şu kadar ki Avrupa Toplulukları Mahkemesinde görülmüş Dior v. Evora davasında2; davacı Dior, ürünlerinin seçkin ve lüks bir marka değeri taşıdığını, yalnızca seçilen özel birtakım yetkili temsilciler aracılığıyla satışa konu olabileceğini, kaldı ki satışı başkaları tarafından yapıldığında bile – olayımızda Evora – ürünlerinin reklam broşürlerinde pazarlama faaliyetlerine konu edilmek suretiyle marka değerinin zedelendiğini öne sürmüş, mahkeme ise Evora’nın pazarlama faaliyetlerinin Dior ürünlerine ve paketlerine fiziksel bir zarar verilmiş bulunmadığından hareketle, kabul edilmiş mevzuat çerçevesinde de marka hakkının tükenmiş bulunduğuna işaret ederek el ilanı vb. tanıtım araçlarına basılmak suretiyle reklam yapılması veya satışının gerçekleşmesinde bir ihlal görmemiş, davacının iddialarını yerinde bulmamıştır.

Tükenme ilkesi kapsamında, markalı ürünler piyasa sunulduktan sonra piyasa içerisindeki dolanımıyla marka sahibinin marka hakkı ortadan kalkar. Bu ilke, ülkelerin benimsediği pozitif hukuk bağlamında farklı etki alanlarında uygulama alanı bulabilir. İşte bu etki alanına da coğrafi tükenme biçimleri denmektedir. Dünya genelinde konuyla ilgili olarak 3 temel coğrafi tükenme modeli benimsenmiştir.3 Bunlar; ülkesel tükenme, bölgesel tükenme ve uluslararası tükenme modelleridir:

Ülkesel Tükenme: Eğer tükenme için aranan coğrafi alan bir ülkenin coğrafi sınırlarıysa mevcuttur.

Bölgesel Tükenme: Tükenme için aranan coğrafi alan tek bir ülkenin hakimiyet alanı değil de sınırları belirlenmiş, kolektif bir alandaysa mevcuttur

Uluslararası Tükenme: Bir malın dünyanın herhangi bir yerinde piyasaya sürülmüş olması yeterli görülmüşse söz konusu olur.

Bu durumda örnek vermek gerekirse ülkesel tükenme ilkesini benimsemiş Ü ülkesinde, marka hakkının tükenmesinden bahsedilebilmesi için satışa konu markalı malın daha önce mutlaka marka sahibi veya onun tarafından yetkilendirilmiş bir satıcı tarafından Ü ülkesi sınırları içerisinde piyasa sunulmuş olması gerekmektedir. Bölgesel tükenmeyi benimsemiş B bölgesinde de – Ü ülkesine benzer şekilde – B bölgesine dahil herhangi bir yerde yine bu kişiler tarafından piyasaya sunulma ile marka hakkı B bölgesinin tüm sınırları içerisinde tükenmektedir. Uluslararası tükenmeyi benimseyen U ülkesinde ise bir markalı mal marka sahibi veya yetkilendirdiği kişi tarafından dünyanın herhangi bir yerinde piyasaya sunulduğu anda U ülkesinde marka hakkı tükenmiş sayılmakta ve hukuka uygun biçimde mala sahip olan herkes bu malın satışını U ülkesinde marka hakkını ihlal etmeksizin satabilmektedir.

Ülkemizde konuyla ilgili ilk hukuki düzenleme sıfatını geçmişte MarKHK adıyla bilinen 24/06/1995 tarih ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname haizdi. Bu düzenleme kapsamında – 22/12/2022 tarih ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK)’na kadar- Ülkesel Tükenme İlkesi kanunun lafzından anlaşılmakta ancak Yargıtay’ın bu konuyu irdelemekten kaçınan ve içtihatta karmaşa yaratan kararları mevcuttu. Şu an bu husus Sınai Mülkiyet Kanunu madde 152’de düzenlenmekte ve Kanunda,

“Sınai mülkiyet hakkı korumasına konu ürünlerin, hak sahibi veya onun izni ile üçüncü kişiler tarafından piyasaya sunulmasından sonra bu ürünlerle ilgili fiiller hakkın kapsamı dışında kalır.”

denilmek suretiyle bir sınırlama öngörülmemektedir. Kanun’un gerekçesinde de belirtildiği üzere Uluslararası Tükenme İlkesi ülkemizde kabul görmüş bulunmaktadır.4 Yukarıda ikinci örnek durumda belirtildiği üzere dünyanın herhangi bir yerinde marka sahibi veya yetkili satıcısı tarafından piyasaya sunulmuş özgün malların marka hakkı ülkemizde tükenmiş sayılmaktadır.

Sonuç olarak, ülkemizde benimsenen tükenme ilkesi ve uluslararası sınırlandırma boyutuyla birlikte demek olmaktadır ki marka değeri taşıyan bir orijinal ürün; dünyanın herhangi bir yerinde marka sahibi veya marka sahibinin yetkilendirdiği bir temsilci tarafından satışa çıktıktan sonra; bu malın tıpatıp aynısı yani özgü mal olan mallar Türkiye’de marka ihlali oluşturmaksızın satışa sunulabileceklerdir. Ü ülkesinde M markasının markalı orijinal ürünü, T temsilcisi tarafından satışa sunulduğu an Türkiye’de bu ürün için marka hakkı tükenecek, S satıcısı bu malı yetkili satıcı olan veya olmayan bir kişiden tedarik ederek iç pazara getirdiğinde M markasının marka hakkını ihlal etmeksizin pazarlama faaliyetlerini gerçekleştirebilecektir.


* İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi, (https://www.linkedin.com/in/ege-bekar-091467201/)

** İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi, (https://www.linkedin.com/in/tuna-özabuş-41ab341b8/)

[1] Fahrettin KAYHAN, Perşembe Konferansları, Fikri Mülkiyet Hakları ve REKABET HUKUKU “HAKKIN TÜKETİLMESİ” https://www.rekabet.gov.tr/Dosya/persembe-konferanslari-yayinlari/perskonfyyn121.pdf

[2] Parfums Christian Dior v Evora, (C-337/95) [1997] (ECR) ATKD I-6013.

[3] Ülgen Aslan Düzgün, Marka Hakkının Tükenmesi ve Paralel İthalat Sorunu, Ankara Üniversitesi, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=BAWWp-vRSW9qS1jObfgFeg&no=Et7feXVam1lDu6iwNNqYKA 

[4] Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu, TBMM, Dönem: 26, Yasama Yılı: 1, Sıra Sayı: 341, 4-75.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir