Doç. Dr. Nil Karabağ Bulut ile Profesyonel Futbolcu Sözleşmelerinde Sık Karşılaşılan Sorunlar Hakkında Söyleşi

Beyza Erdemir: Öncelikle kendimizi tanıtalım sırayla. Ben Beyza Erdemir. Üçüncü sınıf ikinci öğretim öğrencisiyim. ILSA İstanbul Dergi Komitesinden sorumlu yönetim kurulu üyesiyim. Üç yıldır ILSA’dayım. Şimdi sözü Eylül’e bırakıyorum.

Eylül Ecem Yıldız: Merhaba, ben Eylül Ecem Yıldız. Ben de üçüncü sınıf tek kürsüsündeyim. Bu yıl ILSA’daki ikinci yılım. Dergi Komitesinin Röportaj Komisyonu çekirdek üyelerindenim.

Ayşe Melike Kablan: Ben Ayşe Melike Kablan. Ben de üçüncü sınıf tek kürsüsündeyim. ILSA’da ikinci senem. Ben de Röportaj komisyonundayım.

Sena Güneş: Ben Sena Güneş. İkinci sınıf tekim. Bu yıl aralarına yeni katıldım, Dergi komitesinde çekirdek üyeyim.

Nil Karabağ Bulut: Hayırlı olsun. O halde Melike bizim kürsüden, Beyza da muhtemelen bizden ders almıştır.

Beyza Erdemir: Birinci sınıftayken ben sizden Almanca dersi aldım. Bu yıl Borçlar Hukuku Özel Hükümler dersini sizden alıyorum.

Beyza Erdemir: İlk sorumuzla başlayalım isterseniz. Sena sen başlayabilirsin.

Sena Güneş: Öncelikle Nil Karabağ Bulut kimdir, akademik hayatı nasıl ilerlemiştir, hayat tercihleri nasıldır?

Nil Karabağ Bulut: Nil Karabağ Bulut kimdir, nedir, ne yapar? Bu çok değişiyor, sürekli değişiyor, seneden seneye değişiyor. Tabii ki sadece Nil Karabağ Bulut iken daha kolaydı hayatım. sonra iki çocuğun annesi oldum. Çok daha farklı bir Nil ortaya çıktı. Hepimizin hayatta birçok sıfatı var. Bir taraftan kendimizi insan olarak yetiştirmeye çalışıyoruz, sonra mesleki anlamda yetiştirmeye çalışıyoruz, sonra aile ilişkilerimize özen göstermek istiyoruz, onları pekiştirmek istiyoruz. Birilerinin kızıyız, birilerinin kardeşiyiz, birilerinin eşi veya sevgilisiyiz. Haliyle her alanda bizden birçok var. Ben şöyleyim, ben böyleyim diyemeyeceğim çünkü kendime çok fazla kalıp ve misyon yüklemeyi sevmiyorum. Hayatın sunduklarıyla mutlu olmaya çalışan ya da hayatın sunduğu problemler karşısında çözüm üretmeye çalışan bir insanım. Kendimi nesnel şekilde tanımlamam gerekirse 1980 yılında Almanya’da dünyaya geldim. Annem ve babamın çalışma temposu dolayısıyla 6 yaşından 12 yaşına kadar babaannemlerleydim. İlkokulu Türkiye’de, Ankara’da okudum. Bu anlamda hayatımın 6 senesini babaannem ve büyükbabamla geçirmiş şanslı bir insan olduğumu söyleyebilirim, çok neşeli ve eğlenceli bir çocukluğum oldu. Bundan sonra tekrar Almanya’ya ailemin yanına döndüm. Ortaokulu ve liseyi Almanya’da bitirdim. Takdir edersiniz ki bütün bunlar benim için çok zordu çünkü ilk 6 yıl burada aldığım Türkçe eğitimin üstüne Almanya’ya gittim ve Almanca bilmiyordum. Ve orada da herkes liseye giremiyor maalesef. Yani oraya gittiğiniz zaman akademik başarınıza göre liseye gidebiliyorsunuz ya da gidemiyorsunuz. O yüzden liseye gitmek için o yaşta olağanüstü bir çaba sarf ettiğimi hatırlıyorum. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul, yaşaması daha güzel ve çekici bir şehirdi. Burada yaşamak bana çok çekici gelmişti o yüzden ben de üniversiteyi burada okumaya karar verdim ve burada üniversiteyi kazandım, 4 sene burada okudum. Ama aslında ben hukuk okumak istemiyordum; ben daha çok sinema, radyo-televizyon, edebiyat gibi işlerin insanıyım. Hukuk fakültesinde okumamı babam çok istiyordu. Ben de tercih yapmayı bilmediğim için babam “ilk sıraya hukuk yazalım” dediğinde “tamam” dedim. İlk sırada hukuk olduğu için o tuttu ve haliyle hukuk fakültesine girdim. Ama şanslıyım ki fakültede dersine ilk girdiğim hocam rahmetli Prof. Dr. Rona Serozan idi ve beni bir derste hukukun içine öyle bir aldı ki “iyi ki hukuk kazanmışım” dedim. Yani bunu bir derste nasıl başardı, bilmiyorum. O zaman çok güzel bir medeni hukuk eğitimi aldım. Medeni hukuk eğitimimin her dakikasından büyük bir zevk aldım ve okul bittiğinde de akademisyenliği isteyerek tercih ettim. Bu yüzden çok şanslı olduğumu düşünüyorum, fakültenin ilk dersinde karşıma bir sinyal çıktı, ben de onun peşine düştüm ve buralara kadar geldim. Sonrasında, yine çok şanslıyım ki, Saibe Hoca ile çalışma şansı yakaladım. Bu, bir insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden biri. Yani bir insanın başına gelebilecek en güzel iki şey sırasıyla başıma geldi diyebilirim. Haliyle de çok huzurlu ve dingin bir çalışma ortamında kendimi geliştirme ve ne zaman yardıma ihtiyacım olsa bütün hocalarıma danışma fırsatı yakaladım. Dolayısıyla İstanbul Hukuk’ ta Medeni Hukuk alanında çalışmak da çok güzel, çalışma ortamımız da çok güzel. Akademiye bu şekilde geldim. Kendimi tanımlamam gerekirse de; en birinci amacım mutlu kalmaya çalışmak; mutlu ve huzurlu bir insan olarak kalmaya çalışıyorum. Yaptığım işi seviyorum; işimde en iyi olmalıyım, harika olmalıyım gibi bir hedeften ziyade bu işi nasıl ifa edersem beni daha mutlu eder diye bakıp, başarılı olma arzum bu işi yaparken zevk almamın önüne geçecek veya bunu ortadan kaldıracak şekilde olmamalı, diye düşünerek çalışıyorum. Dolayısıyla sevdiğim bir işi severek yapmaya ve bu sevgiyi de ortadan kaldırmamaya çalışıyorum. Bir şeyleri severek yapınca da iyi yapıyorsunuz ya da iyi dönüşler alıyorsunuz ama amacınız o işi çok iyi yapmaktan ziyade gerçekten severek bir işi yapmak olduğu zaman, başarı onun arkasından gelen doğal bir sonuç oluyor. Yoksa asıl amaç başarı olursa -özellikle hukuk gibi bir meslekte- aslında o zaman büyük bir başarısızlık tehlikesiyle de kendinizi karşı karşıya bırakmış olursunuz.

Beyza Erdemir: Bizim için gayet güzel bir giriş oldu. Konumuza dönerek ilk sorumuzla başlayayım ben: Profesyonel futbolcu sözleşmeleri iş sözleşmesi midir yoksa hizmet sözleşmesi midir? Bu konuda sizin görüşünüz nedir?

Nil Karabağ Bulut: Profesyonel futbolcu sözleşmeleri hizmet sözleşmesidir. Öğretide başka görüşler de ileri sürülüyor ama bu karşıt görüşler son derece cılız. “Neden profesyonel futbolcu sözleşmeleri hizmet sözleşmesidir?” diyecek olursanız, burada bir iş görme edimi var diyebiliriz. Bizim hukukumuzda iş görme ediminin söz konusu olduğu üç farklı sözleşme tipi var: eser, vekâlet, hizmet. Profesyonel futbolcu sözleşmesinde bağımlılık unsuru son derece önem arz ediyor, yani bağımlılık unsurunun bu ilişkideki yeri oldukça büyük. Profesyonel futbolcu antrenmanları, futbolcunun futbol oynarken ve antrenman yaparken giyeceği kıyafetler, maçlarda oynayıp oynamayacağı, ne zaman antrenman yapacağı, ne zaman maç yapacağı, maç dışındaki beslenme planı dahi kulübün kontrolünde gerçekleşiyor. Son derece yüksek bir bağımlılıktan söz edebiliriz. Peki, bağımlılık bu kadar yüksekse neden hizmet sözleşmesi? Çünkü bağımlılık yüksekse koruma ihtiyacı da ortaya çıkar. Bir ilişkide bağımlılığın yüksek olması koruma ihtiyacının da yüksek olduğunu gösterir. Kimi koruyoruz burada? Bağımlı olan tarafı. Dolayısıyla hizmet sözleşmesinin koruyucu hükümleri bağımlı olan işçiyi korumak amacıyla getirmiştir. O yüzden hizmet sözleşmesindeki bu özellikten dolayı hizmet sözleşmesi hükümleri emredicidir. Bu ne demek? Kanundaki hizmet sözleşmesi tipi olayda varsa, siz hizmet sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasını bertaraf edemezsiniz. Profesyonel futbolcu sözleşmesi de tamamen bir hizmet sözleşmesi çünkü futbolcu her şeyden önce kulübün emir ve talimatlarıyla kulübe bağımlı, ücret karşılığında bir iş görme edimini ifa ediyor. İşte bu yüzden önümüzde bir profesyonel futbolcu sözleşmesi var. Bir de önümüze kanun açalım.

Eylül Ecem Yıldız: Bu bağlamda devam edelim, profesyonel futbolcu sözleşmelerinde imza parasının hukuki niteliği nedir Hocam? İş görme – ücret ilişkisi bağlamında futbolcu henüz iş görmemişken yapılan ücretlendirme nasıl nitelendirilir?

Nil Karabağ Bulut: Profesyonel futbolcu sözleşmesinde birden fazla ücret vardır. İmza parası çok sık karşımıza çıkıyor bizim. Özellikle bu, medyaya yansımış olan olaylarda görünür. Şimdi, aslında imza herhangi bir iş görme ediminin karşılığı değil. İmza parasını profesyonel futbolcu hizmet gördüğü için ya da hizmet vermesi karşılığında almıyor. Orada profesyonel futbolcunun o ücreti almasının sebebi aslında sözleşmeyi akdetmiş olmak, yani sözleşmenin kurulmuş olması. Öyle olunca da orada gerçek anlamda bir ücretten bahsetmemiz neredeyse imkânsız. Biz her ne kadar “ücret” desek de gerçek anlamda bir ücretten söz etmemiz imkânsız. Dolayısıyla orada başka bir şey var, orada ne oluyor? Orada profesyonel futbolcuya sözleşmeyi imzalamış olması karşılığında bir miktar para veriliyor. O bir miktar parayı, mesela profesyonel futbolcu belki de o sözleşmeyi 1 ay ya da 3 ay sonra feshedecek, yine de iade etmekle yükümlü değil çünkü artık o sözleşme bir kere akdedilmiş. Hakeza, imza ücreti o profesyonel futbolcunun ileride ücretinden düşülür mü, diye baktığımızda; hayır, öyle bir şey de olmuyor. Peki, biz bunu, profesyonel futbolcuya verilen imza ücretinin sözleşmede kararlaştırılan ücretten düşmeyeceğini nereden anlıyoruz? Bana kalırsa burada Borçlar Kanunu 177. maddesi kapsamında bir bağlanma parası söz konusu. Kanunumuz diyor ki:

MADDE 177- Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır.

Aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür.

Aslında profesyonel futbolcu sözleşmelerinde de o ücret, sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak veriliyor. Niye kanıtlamak istiyorlar? Profesyonel futbolcu transferi bir itibardır. Her kulüp büyük bir gururla açıklar transfer ettiği profesyonel futbolcuları. Gururlanır çünkü “Bakın ben bu kadar iyi bir futbolcu aldım, niye alabildim? Çünkü bunun ücretini verebilecek durumdayım, bunu başardım ve bu futbolcuyu aldım” der. Oradaki imza ücreti de dosta düşmana “Bakın biz sözleşme kurduk, bu sözleşmeyi oluşturduk.” demenin farklı bir ifade şekli. Dolayısıyla bence burada madde177 kapsamında bir bağlanma ücreti var. Şimdi 177. maddenin ikinci fıkra hükmü de der ki, aksine sözleşme veya yerel âdet yoksa bu bağlanma parası sözleşme kapsamında doğan alacaktan düşülür. Ama işte profesyonel futbolcu sözleşmesinde böyle bir adet vardır, düşülmez. Her zaman için imza ücreti ayrı, ardından. sözleşmeden doğan ücret ayrı kararlaştırılır. Bunun ne önemi var? Uygulamada şu çok oluyor: Çok büyük kulüplerden -üç büyüklerden, dört büyüklerden- bunu duymazsınız da; daha küçük bütçeli kulüplerden duyarsınız: Profesyonel futbolcu dava açar, der ki: “Kulüp benim paramı vermiyor, versin ücretimi.” Kulüp de der ki, “Ben sana 14 Ağustos’ta 50 bin lira yatırmışım, zaten 100 bin lira alacağın vardı.” Profesyonel futbolcu da der ki: “Bir saniye, o imza parasıydı.” Bu sizin önünüze gelir, taraflar arasında borcun kaynağına bakarsınız, bir sözleşme kurulmuş, arada görünen başka da bir borç ilişkisi yok. Sözleşmede de imza parasından söz edilmiyor. “100 bin lira alacak var.” Ama 50 bin lira sözleşmenin kurulmasından 2 gün önce verilmiş. Şimdi ne yapacağız? Biz bunu sözleşme ücretine binaen mi verilmiş sayacağız yoksa sözleşmenin imzalandığı gün mü verilmiş? Genellikle böyle tartışmalar oluyordu. Ücretten düşülecek denilen kararlar da var, “yok olur mu, bu imza parasıdır” denilen kararlar da var. Bence taraflar arasında başka bir borç ilişkisinin varlığı ispatlanamıyorsa eğer, o para elbette ki profesyonel sözleşmesi için verilmiş sayılır. Sözleşmeyi yorumlarken tarafların davranışları; ücretin ödenme şekli, vakti, zamanı da; her şey aslında bir yorum enstrümanı, yorum aracıdır. Sözleşme kurulmadan önce verilen bir ücretin, sözleşmeden doğan borcun ifası için verildiğini kabul edemeyiz. Dolayısıyla sözleşme kurulmadan önce verilmiş olan ücreti imza parası olarak kabul etmek gerekir. Ve bu kapsamda da burada bir bağlanma parası olduğu için ve eğer özel bir uygulama yoksa bedel o alacaktan düşülür ama profesyonel futbolcu sözleşmesinde, spor hayatında bu yönde yaygın bir uygulama olduğu için onu artık ücretten düşemezsiniz.

Eylül Ecem Yıldız: Futbolcunun iş görme edimini bir sakatlık sonucu ifa edememesi sözleşme açısından nasıl bir sonuç doğurur? Yani sözleşmeyi imzaladıktan sonra herhangi bir sakatlık geçirmesi nedeniyle sözleşme şartlarını yerine getirememesi nasıl sonuç doğurur?

Nil Karabağ Bulut: Hiç mi edemeyecek?

Eylül Ecem Yıldız: Geçici bir sakatlık.

Nil Karabağ Bulut: Şimdi sakatlık aslına bakarsanız bu işin içinde çok sık karşılaşılan ve çok doğal bir sorun. Aslında bu biraz sosyal güvenlikle de ilgili. Yani bu sadece Türk Borçlar Kanunu, borçlar hukuku ile ilgili değil. Burada sosyal güvenlikle ilgili de bir sıkıntı var. Çünkü biliyorsunuz, işçi iş göremediği durumlarda ne alır? Bir iş göremezlik ödeneği alır ama ne zaman alır bu iş göremezlik ödeneğini? Eğer işte sosyal güvenlik kurumunun ilgili kanunun öngördüğü düzenlemeler, öngördüğü şartlar söz konusuysa işçi orada bir iş göremezlik ödeneği alır. Ama profesyonel futboldaki yaygın uygulama aslında profesyonel futbolcunun sakatlığı halinde dahi o ücretin yine ödenmeye devam edilmesi yönündedir. Burada iş göremezlik ödeneğine mahkûm edilmiyor profesyonel futbolcular. Sakatlık halinde yine onların ücreti elbette ki ödeniyor. Şimdi zaten işçinin iş görme borcunu ifa edilmemesine rağmen ücrete hak kazandığı bir takım haller var, Borçlar Kanunu’nda da özel olarak düzenlenmiş. 409. maddeye baktığımızda bunu görüyoruz:

b. İşçinin çalışmayı durdurması hâlinde

MADDE 409- Uzun süreli bir hizmet ilişkisinde işçi, hastalık, askerlik veya kanundan doğan çalışma ve benzeri sebeplerle kusuru olmaksızın, iş gördüğü süreye oranla kısa bir süre için iş görme edimini ifa edemezse işveren, başka bir yolla karşılanmadığı takdirde, o süre için işçiye hakkaniyete uygun bir ücret ödemekle yükümlüdür.

Dolayısıyla aslında kişinin hastalanması, kısa süreli yaşadığı sakatlıkları madde 409 kapsamına girer. Ancak burada “başka bir yolla karşılanmadığı takdirde işçiye hakkaniyete uygun bir ücret ödemekle yükümlüdür” diyor ya, bahsedilen başka bir yol genellikle sosyal güvenlik kurumu tarafından ödenen o ödenek oluyor. Onun da bazı şartları var. Eğer işçi şartlar olmadığı için o ödeneğe hak kazanamıyorsa, bu durumda ödeneği işverenin ödemesi lazım. İş kanuna göre o ödenek ödense bile üstünü, yani ödenek ile maaş arasındaki farkı işçiye işveren vermek zorunda ama maalesef Türk Borçlar Kanunu’nda böyle bir hüküm açıkça düzenlenmiyor. Bence burada da o ödenek eğer hakkaniyete uygun ücret olarak nitelendirilmezse o ödenek, o takdirde burada da kulüp geçici iş görmezlik ödeneğini aşan kısmı ifa etmek zorunda kalmalı. Profesyonel futbolcu geçici iş göremezlik ödeneği alıyorsa, 409’a baktığımızda aslında kulüpten ne isteyebilir? Eğer o geçici iş göremezlik ödeneği, hakkaniyete uygun ücretten düşükse aradaki farkı isteyebilir. Ama uygulamada birçok takımda işçiye, “Sakatlandın, ben sana ücret ödemiyorum.” vs. gibi şeylerin çok fazla denemediğini, bu noktada kulüplerin sakatlık durumunda bile ücretleri ödediğini, ödeme yolunu seçtiğini söyleyebilirim. Ödemedikleri noktada da olması gereken ne derseniz, 409’a gitmemiz lazım.

Eylül Ecem Yıldız: Bir futbolcunun mevcut takımı ile iş sözleşmesinin sonlanması halinde rakip bir takımla anlaşma sağlamasının sakıncaları nelerdir? Futbolcu kendi takımı ile olan iş sözleşmesini sonlandırdı ve rakip bir takımla anlaşmaya gitmek istedi, bu sakıncalı bir durum mu? Örneğin futbolcu Galatasaray’da ve çok da isim yapmış bir futbolcu ama Fenerbahçe ile iş görüşmelerini iş sözleşmesi sonlandığı takdirde sürdürüyor.

Nil Karabağ Bulut: Profesyonel futbolcu sözleşmesi 5 yıl süreyle kurulabilir. Bundan daha fazla bir süreyle sözleşme kurulması mümkün değil. Bir sözleşme kurulmuşsa, sizin bir sözleşme bağınız varsa, o sözleşme bağını koparmadan başka bir kulüple görüşemezsiniz.

Görüşmek için kendi kulübünüzden izin almanız gerekir.

Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatı’nın 19. maddesi diyor ki:

      6)  Mevcut kulübüyle sözleşmesi devam eden profesyonel bir futbolcuyla sözleşme imzalama niyetinde olan kulüp, futbolcuyla görüşmelere başlamadan önce futbolcunun sözleşmesel ilişkisi devam eden kulübünün iznini yazılı olarak almak zorundadır. Yazılı izin almaksızın görüşmelere başlayan kulüp, futbolcu, futbolcu temsilcisi ve diğer kişiler hakkında Futbol Disiplin Talimatı hükümleri uygulanır.

Şimdi dolayısıyla sözleşmesi devam eden bir futbolcunun bir başka kulüple görüşmesi ancak bu yazılı izinin alınması ile mümkün. Bu piyasada da arkadaşlar; zamanında aslında önemli, devrim niteliğinde bir takım gelişmeler olmuş. Önceden bir profesyonel futbolcu bir kulüple anlaşıyormuş. Adamın ya da kadının, yani profesyonel futbolcunun anlaşması bitiyor ve başka bir kulübe gidecek; sözleşme süresi bitse bile mevcut kulübünden izin alması tabii ki gerekiyordu. Daha sonra Bosmann kararı ile birlikte bu durum bütünüyle değişti. Şu anda bize olması gereken zaten bu gibi geliyor ama işte spor hukuku da kendi içinde insan hakları temelli önemli bazı değişikliklere uğradı ve şu anda bir profesyonel futbolcu şayet mevcut bir sözleşmesi yoksa, bir kulübe bağlı değilse dilediği takımla görüşebilir. Hakeza sözleşmesi sona erse dahi dilediği takımla yine de görüşebilir. Yani onda bir sorun yok ancak sözleşmesi devam ederken hiçbir takımla görüşmemesi lazım.

Ayşe Melike Kablan: Peki en başta futbolcunun iş görme unsurundan bahsettik. Ben bu iş görme unsurunun sınırlarını biraz merak ediyorum. Yani maça çıkmasıyla bu iş görme unsurunu yerine getirmiştir diyebilir miyiz? Yoksa iş görme yükümlülükleri bundan çok daha fazlası mı?

Nil Karabağ Bulut: Şimdi profesyonel futbolcu deyince hep böyle maça çıkmak zorunda olan ve maçta oynayan, oynamakla yükümlü bir kişi hayal ediyoruz. Evet, aslında onu yapması lazım ama sözleşmenin profesyonel futbolcuya yüklediği borç, düzgün şekilde ifade etmek gerekirse futbol oynamaya hazır bulunma borcudur bana göre. Çünkü bir profesyonel futbolcu oyuna girdiğinde, oynadığında onun başarılı olup olmaması kulüp üzerinde çok önemli etkilere sahip. Kulüp de bir dernek olduğu için, o da bir tüzel kişilik, onun da kişilik hakkı var. Kendi geleceğini tayin etme hakkı ile çok yakından ilgili. O yüzden aslında kulüplere profesyonel futbolcuları maçlarda oynatma yükümlülüğü yüklenemez. Yani kulüp profesyonel futbolcuyu isterse maçlarda oynatır istemese de maçlarda oynatmaz. İşte futbolcu da “Ay sen beni maçlarda oynatmadın, benim istikbalime engel oluyorsun” diye kural olarak o sözleşmeyi feshedemez. Bunun tek istisnası var o da bu Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatı’nın 28’inci maddesinin 5. Fıkrasında düzenlenmiş. Bu yönde düzenleme FIFA Talimatı’ nda da var. Şimdi 23 yaş üstü bir profesyonel futbolcu eğer kulübün o ligde, o sezonda oynadığı müsabakaların %10’undan daha azında oynadıysa sezon sonunda sözleşmeyi feshedebilir ve bu fesih haklı olabilir. Olabilir diyorum çünkü burada da bir takdir yetkisi var. Kimin takdir yetkisi var? Artık kimin önüne gidecekse o olay, hakemin mi hâkimin mi, onun bir takdir yetkisi var. Niye 23 gibi bir yaş koyuyor? Şimdi bir yaşa kadar siz mesleği yaparsınız, bunun karşılığında da para alırsınız ama bir yaşa kadar aslında para kazanmaktan ziyade deneyim toplarsınız ve bu deneyim aldığınız para kadar önemlidir. Profesyonel futbolculuk da 50-60 yaşlarına kadar yapılacak bir iş olmadığı için şöyle bir mantık gütmüş adeta: 23 yaşına kadar profesyonel futbolcu deneyim kazanır, en geç 23’te yıldızlaşır; tabii ki yine deneyim kazanmaya devam eder ama artık takımı kalkındırır, takımı parlatır, yıldız olur. Bu yaş ortalama 23. Takdir yetkisi vermesinin sebebi de o yüzden. Profesyonel futbolcu beni maçta çok az oynattılar diye feshetti sözleşmeyi, şuna bakacaksınız: Bir; 23 yaşın üstünde mi? İki; o sene o sezonda yüzde ondan daha az maçta oynamış mı? O %10’u nasıl hesaplayacağız?  FIFA Talimatı’ nda saniyelere bakarız deniyor. Kulübün oynadığı maçların dakikasına bakarız. Futbolcu kaç dakika maçta kalmış ona bakarız. %10’luk şart olmuş mu olmamış mı, yani %10’dan daha az oynama şartı yerine gelmiş mi gelmemiş mi, buna göre tayin ederiz diyor. Takdir yetkisini nasıl kullanacak? Peki, o takdir yetkisine neye göre bakacak? Takdir yetkisini şöyle kullanacak: Bu futbolcunun mu takıma ihtiyacı var yoksa takımın mı bu futbolcuya ihtiyacı var? Futbolcu o kadar yıldızdır, o kadar işinin ehlidir ki artık onun o kulüpten öğrenecek bir şeyi kalmamıştır ve artık oraya, “sen oynayacaksın”” taahhüdüyle gelmiştir. Geldiğinde onun oynadığı mevkide daha iyi futbolcu yoktur ve haliyle onda “Evet, bu mevkide sen oynayacaksın.” kanaati güçlendirilmiştir. Bu şartlar varsa o fesih haklı fesih olabilir. Lakin 23 yaşında ama pek de öyle aman aman bir yıldızlığı yok, öğrenecek çok şeyi var, eksiği var; bu oyuncunun bu takımda olması bir lütuftur diyemiyorsak, o takdirde fesih hakkı pekâlâ haksızdır, fesih hakkının bulunmadığı sonucuna varılabilir. Tek istisnası budur. Bunun haricinde maçta kimin oynayacağına, bir futbolcunun hangi mevkide oynayacağına kulüp karar verir. Kulübün maçta oynatma yükümlülüğü yoktur ama kulübün bir antrenör gözetiminde antrenman yaptırma yükümlülüğü vardır. Dolayısıyla öyle olunca futbolcunun asli edim yükümlülüğü her an kendisini maçta oynamaya hazır bulundurma olarak karşımıza çıkıyor. Onun için de antrenmanlara katılması ve kulübün dediklerini yapması lazım. Bunu Borçlar Hukuku Özel Hükümler’ de veya İş Hukuku’ nda göreceksiniz, orada da hizmet sözleşmesini inceliyor olacaksınız. Bu da Türk Borçlar Kanunu’ na tabi olanı, yani profesyonel futbolcular bakımından İş Kanunu uygulanmıyor. Profesyonel sporcuların kurdukları hizmet sözleşmesi İş Kanunu hükümlerine tâbi. Bir tek antrenörlerinki İş Kanunu’ na tâbi. Profesyonel futbolcularınki Türk Borçlar Kanunu’ na tâbi, yoksa o da hizmet sözleşmesi.

Şimdi burada profesyonel futbolcunun elbette ki özen gösterme ve sadakat borcu var. Elbette ki bu sadakat borcu karşılığında da kulübün kendi işçisini koruma borcu var.

Ayşe Melike Kablan: Peki ilk soruda bahsettiğimiz bağlılık unsuru kapsamında futbolcunun işverenin talimatlarına uyma yükümlülüğünün sınırları nelerdir? İşveren sporcuya özel hayatı ile ilgili de talimat verebilir mi? Bu senin şanını şöhretini de ilgilendiriyor, bunu yapma, bunu yap ya da bu senin sağlığını kötü etkiler bunu yapmayacaksın, bunu yapacaksın gibi talimatlar verebilir mi? Bunlara futbolcu uymak zorunda mı?

Nil Karabağ Bulut: Türkiye’de, sanki kulüpler bu tür talimatları hiç veremiyorlar gibi bir görüntü var. Böyle, çok futbolcunun yıldızı ekseninde dönen bir ilişki gibi görüyoruz ama aslında profesyonel futbolcunun kulübe olan bağımlılığının böyle sıkı olmasının bir diğer boyutu da bu. Şimdi kapsamı nedir diye sorabiliriz. Yani ne kadar talimatı yerine getirmekle yükümlü. Aslında burada hep bir ölçülülük gözetmemiz lazım. Yani profesyonel futbolcuya sözleşmeden doğa borcun ifasıyla bağlantılı talimatlar verilebilir. Yoksa birtakım yaşam tercihlerinin sırf kulüp öyle düşünüyor diye empoze edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ona verilen talimatlar ne şekilde olmalı? Edimini düzgün bir şekilde ifa edebilmesine yönelik talimatlar olmalı. Bu durum futbolcudan futbolcuya bile değişebilir. Bir futbolcunun diğerlerine göre daha fazla antrenmana ihtiyacı olabilir, bir futbolcu sakatlıktan çıkmıştır, birinin yaşı küçüktür, biri daha az beceriklidir, bir başka futbolcunun daha az antrenmana ihtiyacı vardır, bir başka futbolcunun bir hastalığı vardır dolayısıyla beslenmesine daha dikkat etmesi gerekiyordur gibi durumlarda futbolcudan futbolcuya göre değişir bu talimatlar. Ama keyfilik olmamalı. Mesela tip sözleşmesinde diyor bunu. Tip sözleşmesi nedir, bunu açıklayalım. Normalde profesyonel futbolcu sözleşmesinin TFF nezdinde tescil edilmesi lazım, bu ilişkinin tescillenmesi lazım. Bu ilişki niye tescillenmeli? Federasyonun görevi futbolu denetlemektir, futboldaki rekabetin temiz olması lazımdır ve TFF bunu denetler. Ayrıca kulübün dönem içinde kadrosunun sürekli değişmesine sebep olan uygulamalardan da kaçınılması lazım, bu da arzu edilen bir şey değil. Haliyle federasyonun bütün bunları denetleyebilmesi için hangi oyuncunun hangi kulüpte olduğunu kesin bir şekilde bilmesi lazım. Bunun da tereddüte  yer vermeyecek şekilde bilinmesi için kulüp lehine sözleşme tescil ediliyor ve ancak o tescil gerçekleşirse futbolcu o kulüp için oynayabiliyor, tescil olmadan oynayamıyor. O tescilin de güvenli olması için lig başladıktan sonra absürt iddiaların (örneğin o futbolcunun o kulübe tescilli görünmesine rağmen kulübün o futbolcuyu almadığını iddia etmesi gibi iddiaların) ortaya çıkmaması için TFF tescil için öngördüğü tip sözleşmesinin imzalanıp gelinmesini istiyor. O tip sözleşmesinde zorunlu olan unsurla: hangi futbolcu, hangi kulüpte, kaç yıl oynayacak. Bunun dışındaki hiçbir şey şekle bağlı değil. Ücret vs. her şekilde ispat edilebilir ama hangi futbolcunun hangi kulüpte kaç yıl oynayacağının tip sözleşmede yazılması gerekir, önemli olan unsurlar bunlardır. Dolayısıyla siz tip sözleşmede 5 yıl yazdıysanız o sözleşme 5 yıl geçerlidir. Bu tip sözleşmelerin içinde de bazı talimatlar belirlenebilir. Örneğin kulübün onayı olmaksızın herhangi bir tehlikeli veya sportif bir faaliyete katılmayacağını öngören sözleşme örnekleri vardır. Fakat bu çok geniş bir talimat; bu futbolcu hiç kayak yapamayacak mı, paten kayamayacak mı ya da ömrü boyunca bungee jumping yapamayacak mı? Çok geniş düzenlemiş, “tehlikeli davranıştan kasıt ne” bunu bile yoruma bırakmış. Dolayısıyla burada siz profesyonel futbolcuya maçlardan üç gün önce ya da 1 gün sonrasına kadar -çünkü maçlardan sonra da kasların yorgunluğunu almak için belirli antrenmanlar yapılması lazım- bu şekilde kısıtlamalar getirebilirsiniz çünkü bunlar mesleğin ifasına katkı eden yasaklardır. Bir futbolcunun maçtan 2-3 gün önce çok geç saatlerde yatması veya tehlikeli aktivitelere katılması elbette risk içerir. Sonuçta oyunu kurduğunuzda o futbolcunun oyun içinde görevi varsa sizin oyununuz, planınız tehlikeye giriyor. Bu yüzden birkaç gün önce ya da bir gün sonraya koyulan bu tür yasakların bir amacı olduğunu söyleyebiliriz. Ama kadroya almadığınız profesyonel futbolcuya her şeyi yasaklarsanız ya da bir profesyonel futbolcuya kış tatilinde, sezon aralarında bu tür şeyleri yasaklarsanız orada bir sıkıntı var demektir. Yani burada önemli olan ölçülülüktür. Ölçülülük için de sözleşmeden doğan borcun, ifasına ne kadar etkili olduğuna bakıyoruz. Özen gösterme borcunun sınırını böyle bir yorumla belirleyebiliriz. Yoksa başkan içki içmiyor, içilmesinden de hoşlanmıyor, zaten bu performansı da kötü etkiliyor diyerek profesyonel futbolcuya sözleşme süresi boyunca alkol almasını yasaklayamaz, bu kendi yaşam tarzınızı başkasına diretmek olur ve keyfi, bir amaca bağlı olmadan getirilmiş bir talimat olur. Ama mesela profesyonel futbolcudan kulübün itibarını zedelemeyecek şekilde davranmasını beklemek haklı bir davranıştır. Örneğin futbolcu gidip elinde silahla hastane basmışsa, gece kulübünde birilerini dövmüş ve daha sonra bu davranışını övecek paylaşımlarda bulunmuşsa bunlar kulübün itibarını zedeler ve o zaman da özen gösterme borcuna aykırı davranılmış olur. Burada tamamen edimin ifasına bir katkısı var mı, edimin ifasına katkısı olmasa dahi kulübün işi de dikkate alınarak itibarını zedeleyici nitelikte mi, ihlal var mı sorularının cevaplarını bu şekilde bulabiliriz.

Beyza Erdemir: Sözleşmeye röportaj verme yasağı konulduğunda bu ifade özgürlüğü ihlali kapsamına girer mi? Bir futbolcuya nedensiz bir şekilde röportaj vermeyeceksin denildiğinde, sözleşmeye bu madde olarak eklendiğinde bu sözleşme ifade özgürlüğünün ihlali olarak yorumlanabilir mi?

Nil Karabağ: Tabii ki ihlal olarak yorumlanabilir. Şimdi kulübün de birtakım sırları olabilir ve profesyonel futbolcunun da sır saklama yükümlülüğü var. Ama bu sır saklama yükümlülüğünü ihlal etmediği, sizin itibarınızı zedelemediği takdirde profesyonel futbolcunun ifade özgürlüğünü sınırlayamazsınız. Ama spor motivasyon işi, bu konuda da kulüpleri anlıyorum. Bir futbolcunun sezon arasında çıkıp “çok kötü bir yönetim var, biz çok mutsuzuz, hiçbir şey iyi gitmiyor” gibi şeyler demesi hem taraftarın hem de kulübün motivasyonunu çok ciddi derecede düşürür ve bunun amaca yönelik bir açıklama olduğu da söylenemez. Bu durumda futbolcunun sözleşmesi feshedilse haklı olur, demiyorum ama burada profesyonel futbolcu ifade özgürlüğünü kullanırken kulübe zarar vermiş, kulübün birtakım haklarını ihlal etmiş oluyor. Mesela saha iyi değildir, takım çok büyük bir yenilgi alır ve oyunculara çok yüklenilir. Bu durumda oyuncu da çıkıp “Tamam siz bize yükleniyorsunuz ama saha da oyun oynamaya elverişli değildi, biz sahanın iyi olmadığı uyarılarında bulunduk, bizim bu uyarılarımız dikkate alınmadı, bizim bugün rahat oynayamamamızın sebebi buydu.” diyebilir. Böyle bir açıklama kulübe zarar verse de, profesyonel futbolcunun bunu açıklamasında haklı bir menfaati olduğu için, burada biz profesyonel futbolcunun ifade özgürlüğünü koruruz. Aslında profesyonel futbolcunun ifade özgürlüğü ile diğer tarafın kişilik hakkı ters menfaatlerdir. Her zaman için birinin ifade özgürlüğünün diğerinin kişilik hakkını ihlal etmesi mümkündür, olasıdır. Biz burada ifade özgürlüğünü mü koruyacağız yoksa karşı tarafın kişilik hakkının korunmasına mı önem vereceğiz, noktasında ise şuna bakmamız lazım: Bu basın özgürlüğü konusunda bir checklistimiz var. Güncel midir, görünen gerçekliğe uygun mudur, haklı bir menfaat var mıdır? İşte burada da bunları göz önünde bulundurarak bir denetim yapmamız gerekiyor. Bir profesyonel futbolcunun bunu açıklamasında haklı bir menfaati varsa ve bu menfaat kulübün o konunun gizli kalmasındaki menfaatine nazaran ağır basıyorsa ya da kulübün bu konunun gizli kalmasındaki talebi yalnızca bir talepten ibaret olup bu konuda haklı bir menfaati yoksa profesyonel futbolcunun ifade özgürlüğünü koruruz. Burada bir formül vermek mümkün değil. İyi bir hukukçu adaleti tesis etmek için somut olayın özellikleri kapsamında bir yargıya varır. Yoksa sözleşmeye eklenen “sen hiçbir konuda konuşamazsın, hiçbir konuda röportaj veremezsin” gibi hükümler elbette çok geniş kapsamlı oldukları için herhangi bir geçerlilik arz etmezler. Ama bunların hiçbir şekilde geçerli olmadığını da söyleyemeyiz. Burada kısmi geçersizlik olur, kısmi hükümsüzlük olur. Ama o kısmi hükümsüzlük nereye kadar hüküm doğurur, nerden sonra hükümsüzdür; bunu adalet terazisinde ölçüp biçip tayin etmek gerekir. Kısacası bir formül vermek imkânsızdır. Konu kişilik hakkı olunca hele ki iki kişinin kişilik hakları birbiriyle çatıştığı zaman bunu genel bir formülizasyonla çözmek mümkün değil.  Kişilik hakkı, aile hukuku gibi alanlarda somut olay adaleti çok büyük önem arz ediyor. O yüzden kesin ifadeler kullanmak çok zor bu alanlarda.

Sena Güneş: Şimdi burada iki sorumuz daha vardı, bunları da aşağı yukarı cevaplamış olduk. Ben yine de sorayım, belki ekleyeceğimiz bir şey olur. Sözleşme koşullarının sporcunun kişilik hakkına müdahalede bulunmasını hukuka uygunluğu nedir?

Nil Karabağ Bulut: Bu konuyu daha çok Medeni Kanun madde 23’ü yazmış bir Nil olarak cevaplayabilirim. Ama sporun özelliklerini de tabii bilmek lazım. Şimdi kurduğumuz her sözleşme özgürlüğümüzü biraz sınırlar, özellikle de sürekli borç ilişkileri ki profesyonel futbolcu sözleşmeleri de sürekli borç ilişkisidir. Sürekli borç ilişkilerinde, hele de bir yapma borcu söz konusuysa, zaten özgürlüğümüz kısıtlanır. Ama sözleşmenin süresi, edimin içeriği, edimin ifa ediliş şeklinin ve bu edim ifa edilmediği takdirde ortaya çıkacak müeyyidenin -ki bu sözleşmede sözleşme cezası olarak tezahür edebilir- bir arada ele alınması suretiyle bir kişilik hakkı ihlali olup olmadığını söyleyebiliriz. Örnek veriyorum kayak kaymayacaksın, paten yapmayacaksın, bungee jumping yapmayacaksın; bunları 3 gün süreyle, 1 hafta süreyle yasaklarsanız ve sözleşmeden doğan haklı bir menfaate hizmet ediyorsa bu geçerli olur.  Ömür boyu yapmayacaksın denirse olmaz çünkü artık hem süresi hem de sözleşmeden doğan haklı bir menfaate hizmet etmemesi bunu kişilik hakkına aykırı bir hale getirir. Bu konu gerçekten zor bir konu, bunu tayin etmek de zor. Çünkü çok farklı sözleşme ilişkileri var ve hepsi bakımında bir şey söylemek mümkün değil. Bu yüzden ben MK madde 23’te ve kendi kitabımda şu sonuca vardım: Edimin kendisi sizin kişiliğiniz üstünde ne kadar güçlü bir etkiye sahipse, sizi kısıtlaması ne kadar güçlüyse,  süresi de o kadar kısa olmalı ama süre ne kadar olursa olsun bu daima borç ilişkisinden beklenen haklı bir menfaate hizmet etmeli. Bu denetimin bu şekilde yapılması gerekir.

Sena Güneş: Kulübün sporcunun haklarına müdahalesi konusunda bir sorum olacak. Kulüp sporcunun haklarını çok müdahale ediyorsa fakat sözleşmeyi de feshetmiyorsa bu durumda sporcunun hukuken yapabilecekleri nelerdir?

Nil Karabağ Bulut: Nasıl bir müdahaleden bahsediyoruz mesela?

Sena Güneş: Mesela benim bir voleybolcu arkadaşımın eve gireceği saate kadar her şeyine müdahale ediliyor günlük hayatında. Ama bu sırf spor hayatı etkilemeyecek konularda da böyle.

Eylül Ecem Yıldız: Özel hayatı, aile hayatıyla ilgili gibi, öyle değil mi?

Sena Güneş: Evet. Mesela alkol almasın ya da çocuğunu deplasmana getirmesin gibi.

Nil Karabağ Bulut: Şimdi siz bunlara uyarsanız sözleşme devam eder, uymazsanız sözleşmede bir yerde sorun çıkar. Sorun çıkmadığı müddetçe bizi ilgilendirmez. Sorun çıktığında sorunu çözmeye geleceğiz.

İhtimal 1: Sporcu sözleşmeyi feshetmiştir. Bu fesih haklı mı haksız mıdır? Buna bakmamız gerekir. Bu sınırlama o dediğim listedeki gibi bir kontrole (süre, sözleşmeden doğan haklı menfaatin varlığı gibi kontrollere) tabi tutulup da haksız görülürse, bu sınavdan geçemediyse, o sınırlama haksız bir sınırlamadır ve dolayısıyla sporcunun feshi haklıdır. Bu sınırlama haklıysa o zaman fesih haksızdır.

İhtimal 2: Kulüp sözleşmeyi feshetmiştir. O zaman kulübün tarafından bakacağız. Niye feshetmiş, bu sınırlamalara uymuyor diye. Bu sınırlamalar haklıysa fesih de haklıdır, bu sınırlamalar haksızsa fesih de haksızdır. Fesih haksızsa ne olur? Kulüp tazminat ödemek zorunda kalır ya da aynı şekilde sporcu haklı sebeple feshetmişse yine kulüp tazminat ödemek zorunda kalır. Aksi takdirde kulüp tazminat ödemekten kurtulur. Sporcu haksız şekilde feshettiyse sporcunun kulübe tazminat ödemesi gerekir. Sorunun bizi ilgilendiren boyutları bu olur. Yoksa en kötü sözleşme bile çok iyi gidiyorsa bizim açımızdan bir sıkıntı yok. Bir de sürekli borç ilişkilerinde hem sona erdirme hem geçersizlik ileriye etkilidir, geçmişe etkili olmaz. Çünkü yaşanmış bir şeyi tasfiye edemeyiz, sürekli borç ilişkisi de bu demek. O sporcuyu o kulüpte hiç oynamamış hale getiremeyiz ya da o kulübü o sporcuyu hiç takımında oynatmamış bir hale getiremeyiz. Haliyle hukuk mantıklı çözümlerin peşinden koşar, koşmalıdır. Öyle olunca ileriye etkili olması öngörülmüştür.

Beyza Erdemir: Az önce bir futbolcu örneği verdiniz. Futbolcu hastane basıyor, mesela iki farklı futbolcu aynı takımda. Bu futbolculardan biri gidiyor hastane basarak ya da farklı şekillerde takımı itibarını zedeliyor. Ama kulüp de bir problem görmüyor, sözleşmeyi devam ettiriyor. Ama bu sefer diğer futbolcu o takımda onunla oynamaktan rahatsız oluyor, kulübün ona müsamaha göstermesinden rahatsız oluyorum. Bu konuda rahatsız olan futbolcunun yapabileceği bir şey var mıdır, sözleşmeyi feshedebilir mi?

Nil Karabağ Bulut: O kişiyle aynı takımda olmak istemediği zaman ne olur? Orada da şimdi mantıkla sonuca ulaşalım. Eğer bu kişi sizinle olan etkileşim alanlarında herhangi bir borcunu ihlal etmediyse yapamazsınız, feshedemezsiniz. İhlal ettiyse feshedebilirsiniz. Ama sizinle olan etkileşim alanlarında hiçbir yükümlülük ihlal etmediyse o zaman feshedemezsiniz sözleşmeyi. Burada şuna bakmak lazım, öyle bir şey olacak ki sizden o borç ilişkisini devam ettirmenizi beklemek hakkın kötüye kullanılmasını teşkil edecek. Yani biz diyeceğiz ki bu kişi için bu sözleşmenin devamı artık çekilemez. Böyle bir durum yoksa sözleşmeyi feshedemezsiniz.

Eylül Ecem Yıldız: Yapılan şeyler itibar zedeleyici şeyler olduğunda?

Nil Karabağ Bulut: Kulübü itibarını zedelerse? “Bu kulüp de nasıl kulüp, bu kulüpteki insanlar ne biçim insanlar” denecek yaygın bir kınama söz konusuysa o zaman bir fesih hakkı da var olacaktır elbette.

Beyza Erdemir: Evet, sorularımız bu kadardı. Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir