MİCROSOFT DAVASI TEMELİNDE YENİ EKONOMİK PAZARLARA HAKİM DURUMUN KÖTÜYE KULLANILMASI

Yazar: Furkan POLAT

Editör: Emrecan ÇETİN

Özet

Bu yazı üç ana başlık dahilinde bir akış sunacaktır. Yazı içerisinde yeni ekonomik pazar tanımı yapılacaktır, sonra veri kullanımı ve pazar hakimiyetine giriş yapılıp en nihayetinde Microsoft Davası ve pazara hakim durumun kötüye kullanılmasına ilişkin kısmi detaylı dava sürecinden bahsedilecektir.

1.Yeni Ekonomik Pazarlar

İşletmeler sanayi devrimi öncesi daha çok insan emeği, hayvan gücü veya su-rüzgar gücü gibi doğal enerji kaynakları kullanarak ortaya çıkan tarım ürünlerinin üretim ile satışını yapan ekonomik birimlerdi. Buharlı makinenin bulunup endüstride kullanılmasıyla birlikte endüstriyel ekonomiye geçildi. Gelenekçi pazarların aksine günümüz yeni ekonomik pazarları dijital temelli olduğu ve bilişim ile yakından ya da uzaktan bir şekilde ilişkili olduğu ve bunun getirdiği teknolojik gelişmeler sebebiyle çok hızlı değişim ve dönüşümün yaşandığı bir dönem içerisindeyiz. İnovasyon ve dönüşümün “elektronik” ortamda yapıldığı bu dönemde yeniliklerin ve rekabetin son derece yüksek olduğu aşikardır. Bu yazının dijital olarak kaleme alındığı şu süreçte dünya, Covid-19 salgını ile mücadele ederken; salgının doğrudan pozitif etkilediği sektörler (perakende, e-ticaret, teknoloji, oyun, 5G teknolojileri, eğlence) ve şirketler yeni ekonomik pazarlarda artışlarını logaritmik şekilde sürdürmektedirler. Şirket değerlemeleri hızla arttığı gibi veri (data) ambarlarındaki veriler de aynı şekilde artmaktadır.

2.Data Kullanımı ve Pazar Hakimiyeti

Veri kullanımının önemi pazar hakimiyeti için son derece önemli bir kaynak ve konudur. Bilişim alanında hizmet veren ya da bilişim alanında kullanılan araçlarla faaliyet gösteren firmalar müşterilerinin kişisel veri niteliğindeki bilgilerine hakimdir. Bu veriler; tedarik zinciri yönetimi, işletme enformasyon toplama ve değerlendirme, karar destek sistemleri, muhasebe, finans, mühendislik gibi enformasyon sistemleri kurarak işletmesel yönetimi kolaylaştırıcı, kar maksimilizasyonunu arttırıcı akıllı veri kullanımına gidebileceği gibi; “Müşteri İlişkileri Yönetimi”ne dair son derece manipülatif ve sosyo-kültürel verilerin işlenmesi ile işletmenin sürekliliğini arttıracak etik değerlendirmeye açık bir kullanıma da gidebilir.[1][2] Pazar hakimiyetini büyük veri (big data) ve yine şirkete giren girdiler (input) ile destekleyen şirketler, gelişimini paradoksal büyüme metodolojine dönüştürmüşken pazara ilişkin hakim durumun fiyatlandırma davranışlarına etkileri, rekabete engel olarak serbest piyasa ekonomisini bozabilecek durumların oluşma ihtimalleri farklı iktisadi konulardan mercek altına alınabilmektedir. Bu tür teknolojik inovasyon pazarlarında hakim durumun kötüye kullanımına ilişkin en temel dava ise Microsoft davasıdır. Bu davanın; rekabet, bilişim, internet hukukuna ilişkin gelecek zamanlarda gündeme daha sık gelme ihtimali barındıran ve son dönemlerde ülkemizde de yaygınlaşmaya başlayan inovasyon pazarları ve ileride oluşabilecek hukuksal problemlere yaklaşım açısından irdelenmesi son derece önemlidir.

3.Microsoft Davası ve Pazara Hakim Durumun Kötüye Kullanılması

Microsoft davasının incelemesine başlamadan önce olayların nasıl geliştiğinden bahsedelim. Microsoft’a rekabet hukuku açısından ilk dava Amerika Birleşik Devletleri’nde 1994 yılında monopolleşme[3] iddiasıyla açılmıştı. 1995 yılında Microsoft’un PC işletim sistemlerinin hukuka aykırı şekilde monopol konumu perçinlediği, “monopol konumunu koruma ya da yaygınlaştırmak sebebiyle monopol konumundaki ürününe erişimi herhangi bir şarta bağlayamayacağı” karara bağlandı.

Ekim 1997 senesinde “İtaatsizlik Davası”[4] açıldı. 95 kararına rağmen işletim sistemi (Windows 95) lisansı ile Internet Explorer’i[5] (Bundan sonra “IE” şeklinde kullanılacaktır.) lisanslayıp dağıtmaları şartıyla vermesinin mahkeme kararına karşı sivil itaatsizlik olmadığını ispat etmek zorunda kaldı. Ancak Mahkeme, 1997’nin Aralık ayında “lisansların Internet Explorer dağıtma şartına bağlanamayacağına” dair karar verdi.

Microsoft ürünün kopyalarına üreticilere vermeyi düşünmediklerini açıklayınca, Aralık 1997 tarihli karara itaatsizlik davası başladı ve bu dava uzun sürmeden Adalet Bakanlığı ile kısmi uzlaşma sağlandı.

Microsoft davası’nın muhtevası; 1998 senesinde Windows 98’in piyasaya sürüleceği ve Internet Explorer ile tamamen entegre olacağını açıkladı. Bu açıklamalardan sonra haklarında ABD’de ve Avrupa’da rekabet hukuku açısından kovuşturmalar başladı. Mahkeme nezdinde ana iddialar;

  • Rakibinin işletim sisteminin ilişkileri vasıtasıyla önlemek,
  • İnternet tarayıcı pazarında tekelleşmeye teşebbüs,
  • Kanuna aykırı vaziyette IEı Windows’a bağlamak,
  • Intel-uyumlu kişisel bilgisayar işletim sistemleri pazarında tekel durumunu illegal olarak korumak ve perçinlemek.

Mahkeme, rakip dağıtımı engellediği iddiasını reddetmiştir. Bu ret sonrasında dava,iki husus etrafında şekillenmiş oldu: (i) İletişim protokollerinin[6] Microsoft tarafından açıklanması koşulları ve (ii) Microsoft’un işletim sistemlerinin yeni kapasiteler bulma ve entegre etme yolu ile geliştirilmesine izin verilmesi koşulları.

Nisan 2000 yılında Mahkeme; Sherman Yasası’nın[7] ilgili maddelerinin ihlalini tespit etti. Yasanın ilgili maddeleri altında; hukuka aykırı bağlama işlemi, hukuka aykırı olacak biçimde PC işletim sistemi pazarında tekel durumunun perçinlenmesi, hukuka aykırı olacak biçimde internet tarayıcıları pazarında tekelleşmeye teşebbüs hususlarını teyit eden kararını verdi.

Buna bağlı olarak, Haziran 2000 yılında ABD Bölge Mahkemesi tedbirler ile birlikte nihai kararı verdi;

  • Microsoft’un yapısal olarak ikiye ayrılması[8]
  • Bilgi verme yükümlülükleri
  • İşletim Sistemleri’nin dizaynına ilişkin kısıtlama ve yükümlülükler.

Bu karara karşın Microsoft temyiz yoluna gitti. Temyiz Mahkemesi, kendi web tarayıcısı yazılımı olan IE‘ıusulsüz olarak geliştirdiğine dair bir kanıya varmamıştır. Ve yine IE’ın Microsoft tarafından işletim sistemine dahil olması ve sisteme entegre edilmesini kanuna aykırı bir faaliyet olarak kabul etmemiştir. Aksine Mahkeme, entegre edilen sistemin kullanıcılarına ve üçüncü kişi yazılım geliştiricilerine yarar sağladığını belirtmiştir. Hatta Temyiz Mahkemesi, ilk derece mahkemesi hakiminin bazı tutumları dolayısıyla bu görevinden azlederek nihai yaptırımları reddetmiştir. Dava hakkında verilen son karar 2002 yılının Kasım ayıdır.

ABD Nihai Kararı ile mahkeme sürecinde yazılım işleri daha detaylı olarak incelenmiş ve verilen yargı kararında, salt olarak web tarayıcı yazılımına uygulanacak biçimde değil; ayrıca medya oynatma yazılımı, acil mesaj yazılımı, elektronik posta yazılımı ve gelecek zamanlara oluşacak diğer bazı potansiyel yazılım kategorilerini de içerecek biçimde düzenlenmiştir.

Sonuç

Dijitalizasyonun son derece yüksek sıçramalarla ilerlediği bir dönem içerisinde, geleceğin mesleklerine dair; veri mimarı, genetik kod tasarımcısı, dijital mesh tasarımcısı, kripto dedektif danışmanları gibi meslekler ön plana çıkmaktadır.[9] Öngörülerden yola çıkarak şunu açıkça ifade etmekte fayda var ki; Rekabet Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku ve Bilişim Hukuku ile ilgili hukuksal problemler ile daha sık karşılaşılacağımız bir dönem içerisindeyiz ve hukuk çevrelerinde bu tür gelişmelerin ve meselelerin daha sık tartışılması ve konuşulması mühimdir. Bu tür kararlara ilişkin ülkemizde Rekabet Kurulu kararları takip edilmelidir. Dünyada da özellikle ABD ve AB yargı kararlarının takibinin yapılması bu açıdan elzemdir.

Kaynakça:

Alfred, Mill; “Economis 101: From Consumer Behavior to Competitive Markets-Everything You Need to Know About Economics”, Adams Media, (2016).

Gürkaynak, Gönenç; Özgöçken, M. Hakan ve İnanılır, Öznur; “Microsoft Davası Ekseninde, İnovasyon Pazarlarında Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Teorisinin Yeri ve Etkileri Üzerine Düşünceler”, www.gurkaynak.av.tr, (son erişim tarihi: 13.12.2020).


[1] Bu konuya ilişkin popüler bir Dijital Platform Üzerinden “The Social Dilemma” belgeseli incelenebilir.

[2] Verilerin kullanıcıları politik yönden de manipüle edebildiği olaya ilişkin; 1-) Facebook–Cambridge Analytica data scandal, https://en.wikipedia.org/wiki/Facebook%E2%80%93Cambridge_Analytica_data_scandal, 2-) “The Great Hack” belgeseli incelenebilir.

[3] Monopol=Tekel, Bu konuda hakim algıya nazaran teşvik edilen tekellerin olduğunu bilmekte fayda var. Üretilen çıktıya (mal, madde, hizmet) bağlı olarak çeşitli biçimlerde olurlar. Teknolojik tekeller de teşvik edici bir tekel biçimidir. Şirket, yeni bir ürün, yöntem icat eder ve patent koruma hakkını alırsa, ürettiği belirli ürünün teknolojik tekelcisi haline gelir. ABD Patent ve Marka Ofisine göre ise, patent koruması ilk başvuru tarihinden itibaren 20 yıl süresince devam eder. Patent sahibi fiyatları tekel fiyattan belirleyebilir, başka bir şirketler bu teknolojiyi geliştiremez. O zaman neden teşvik edilmektedir? Patent koruması, yenilikleri ve araştırma-geliştirmeyi teşvik eder. Şirketler birbirini kopya ederek değil, üreterek yatırımlarını bu alanlara kaydırarak yaparlar. Bunun en belirgin örneği İlaç Sektörü, patent koruması olmadığı takdirde ilaç endüstrilerinin milyarlarca dolar yatırım yaparak araştırma ve geliştirme yapma motivasyon kaynakları ve sebepleri pek kalmayacaktır. Lakin teşvik edilmesinde fayda olan teknolojik tekellerin neler olabileceğinin çerçevesinin kısmen belirlenmesinde fayda vardır.

[4] ABD hukuk sisteminde dava sonucuna uyulmaması halinde açılması mümkün olan dava.

[5]Microsoft’un kurduğu web tarayıcısı (Bilgisayar, televizyon ve mobil ürünler üzerinden internet bağlantısı kullanarak web sitelerine girmeyi sağlayan ara yüz)‘dır.

[6]Bahsi geçen iletişim protokolünün içeriğine bakılırsa; Windows’un sunucu ile bağlantısının iç işleyişini ayarlamak maksadıyla kullanılan ve müşteri sürümünü de içeren bir protokol olduğu anlaşılacaktır.

[7] 1890’da kabul edilen ve teşebbüsler arasındaki rekabeti düzenleyen Amerika Birleşik Devletleri’ndeki antitröst yasasıdır. Daha fazlası için bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sherman_Antitr%C3%B6st_Yasas%C4%B1

[8] Anti-Tröst yasalarının bilinen en belirgin örneği; 1911 tarihli kararıyla ABD Yüksek Mahkemesi piyasaları rakibini tahrip edecek şekilde fiyatlayıp, etkileyerek endüstriye hakim olduğuna ve monopolleştiğine kanaat getirdiği Standart Oil’e şirketi bölmesi ve bağımsız şirketler oluşturmasını emretmiştir.

[9] Detaylı okuma için: Dr. Şebnem Özdemir, “Geleceğin Meslekleri”, 2019

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir